OYUN TANITIMI

Pes 2014

Pes 2014 incelemeleri

FİFA 2014

FİFA 2014 OYUN İNCELEMELERİ

Assassin's Creed

Assassin's Creed:Revelations oyun İncelemesi

Need for Speed: Rivals

Need for Speed: Rivals videolu oyun incelenmesi

Mass Effect 3

Your Mass Effect 3 videolu oyun incelemesi

PES 2014 İnceleme

Unknown 02:53 | , , , , , , , , , , , , , , , , , ,



Birçok Türk genci gibi benim de çocukluğum PES oynayarak geçti. Gerek arkadaş ortamında gerekse de kendi başıma oynarken inanılmaz bir keyif veriyordu PES. Ancak ne olduysa PES 6’dan sonra gelen PES 2008 ile her şey değişti. Bu oyunla birlikte yeni nesle geçen seri ciddi bir düşüş yaşadı ve ben de dahil olmak üzere bir sürü oyuncusunu yavaş yavaş toparlanmaya başlayan FIFA’ya kaybetti.

Her ne kadar FIFA’ya geçmiş olsam da birkaç sene boyunca eski PES’i aradığımı itiraf etmeliyim. FIFA oynuyordum, ama her sene PES’in toparlanmasını bekledim. Demoları heyecanla indirip oynadım, fakat hiçbir zaman istediğime kavuşamadım. Bu döngü FIFA 11’e kadar sürdü. Sonrasında PES’i çok az arar oldum. FIFA sürekli gelişmeye devam ederken PES ise kabuk değiştiriyor, izleyeceği yolu bir türlü bulamıyordu. Geçtiğimiz iki oyunuyla yolunu belli eden PES bu seneki oyunuyla darbesini sonunda indirdi.


PES Sonunda Pusulasını Buldu

PES 2014’ün en büyük yeniliği daha önce çokça bahsedilen grafik motoru. PlayStation 3 ve Xbox 360 döneminde serinin en çok eleştirilen noktası animasyonlarıydı. Yeni grafik motoru Fox Engine sayesinde artık hem animasyonlar çok daha yumuşak, hem de grafikler seviye atlamış vaziyette. Eskiden oyuncular deyim yerindeyse kütük gibi hareket ederdi.. PES 2014’teyse animasyonlar neredeyse çağ atlamış. Bu değişim oynanışıysa hem iyi hem de kötü yönde etkilemiş.

PES 2014 önceki oyunlara göre oldukça değişim göstermiş. Bu değişikliklere teker teker değineyim. İlk gözüme çarpan detay depar tuşuna basmıyorken oyuncuların yürür konumda hareket etmesi oldu. Artık oyuncular ya hızlı koşuyor ya da çok yavaş bir şekilde yürüyor. İkisinin ortası yok. Yapımcıların neden böyle bir tercih yaptıklarına dair mantıklı bir açıklama bulamadım. Depar kısmı da değişikliğe uğrayan bir başka nokta. Eskiden depar atarken yön değiştirdiğinizde o yöne kademe kademe giderdiniz. Şimdi ise direkt olarak o yöne dönebiliyorsunuz. Bu sayede daha gerçekçi bir oynanış sağlanmış.

Paslar ve şutlar PES serisinin her zaman en sevdiğim yönlerinden olmuştur. Ancak PES 2014’te nedenini anladığım bir şekilde şutlar çok kötü yapılmış. Attığınız şutlar bazen gereksiz yere çok yavaş ve kaleye süzülerek gidiyor. Futbolla az çok ilgili birçok oyuncu şutlarının etkili olup olmayacağını vurduğu anda anlarlar. PES 2014’teyse bunu anlayamadığım çok zaman oldu. Bu kadar gelişme kaydetmiş bir oyunda şutların geriye gitmesi şaşırtıcı olmuş. Paslarsa eski tokluğunu korumayı başarmış. Eskisine göre pas atarken kendimi daha serbest hissettim. Fakat ara pasları çok farklı bir konu. Eski oyunlarda ara paslarının ne kadar etkili olduğunu hatırlarsınız. PES 2014’te ara pası atmak eskisine göre çok daha zar, ki bu durum bence yerinde olmuş. Ara pası atmayı manuel pas atmaya benzettim biraz. Pasınızın şiddetine ve yönüne göre bir işaret çıkıyor. O işaret atacağınız pasta size yardımcı olmak için konulmuş ve ilk zamanlarda yardımcı rolünü iyi oynuyor. Açıkçası ara paslarında en başta oldukça zorlandım, ancak oynadıkça daha da alışmaya başladım. Verdiği serbestlik ve önceki oyundaki abartı etkililiğin gitmesi adına olumlu bir hamle olmuş.

Farklı Olma Çabaları Devam Ediyor

Serbest vuruşlarda Konami bu sefer farklı bir yön izlemiş. Artık sağ analoğunuzla sağ-sol yapıyorsunuz. Sol analogsa yön ve falso belirtmeye yarıyor. Topun nereye gideceğiniyse çıkan işaretle anlayabiliyorsunuz. Bu sistem futbol oyunlarındaki yıllardır alıştığımız serbest vuruş sistemine sonunda bir yenilik getirmesi açısından güzel olmuş. Fakat sonraki oyunlarda bu sistemin devam edeceği konusunda bazı endişelerim var.

Son birkaç PES oyununda sürekli gelişmesini istediğim savunma sistemi yine istediğim kıvamda değil. FIFA’nın “Tactical Defending” savunma sistemine alıştıktan sonra PES’in savunma sistemi çok yavan geliyor. Savunma oyuncularının önemini olması gerektiği gibi hissedemiyorsunuz. Beklentilerim artık seneye kaldı.

Oyun çıkmadan önce Konami, yeni getirilen Heart (kalp) sisteminden çokça bahsetmişti. Bu özellik sayesinde oyuncuların moralinin taraftarların tezahüratlarına göre değişim geçireceğinin sözü verilmişti. Oynarken bu durumu tabii ki her zaman hissedemiyorsunuz, fakat Heart sisteminin oyunu etkilediği de bir gerçek. Taraftarlarıysa oldukça beğendim. Maç içerisindeki durumlara göre tezahürat yapıyorlar ve tepki gösteriyorlar, bunları da oldukça gürültülü yapıyorlar. Aut atışında rakip takıma ait tezahürat duymamız da güzel bir ayrıntı olmuş.


Resmin boyutu 21% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x355) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: pes-2014-3.jpg]


Yine PES, Yine Lisans Sorunu

Lisanlar PES serisinin en büyük sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Ben bu duruma artık alıştığım için çok sorun etmiyorum. Fakat Almanya liginin hala yer almaması ve geçtiğimiz senenin Şampiyonlar Ligi finalisti Dortmund’un oyunda olmaması affedilecek gibi değil. Lisanssız da olsa bunların oyunda bulunmasını isterdim. Konami bunu yapmak yerine bazı Amerika kıtası liglerini ve Portekiz ligini eklemiş.

Türk oyuncular çoktan öğrenmiştir, ama ben yine de bir kez daha hatırlatmak istiyorum. PES 2014’te Türk takımı olarak sadece Galatasaray yer alıyor. Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor gibi takımlar maalesef oyunda yok.

Var Olanlar Ne Alemde?

Eski oyunlarda da yer alan ana lig ve efsane ol gibi modlar yerini olduğu gibi koruyor. Bu modlarda çok farklı bir yenilik görmedim, fakat ana ligdeki bir-iki şeyden bahsetmek istiyorum. Artık sadece kulüp değil ülke de yönetebiliyorsunuz. Football Manager ve FIFA’da yer alan bu özelliğin eklenmesi yerinde olmuş. Eksi olaraksa gün geçirmenin çok yavaş olduğunu söylemeliyim. Önünüze çok fazla menü çıkıyor ve bunlar hiç de hızlı değil.

PES serisinde her zaman iyi olan oyuncu tiplerinde bu sene bazı sorunlar var. Yeni grafik motoruna geçmelerinden olsa gerek bazı oyuncular gözüme çok kötü geldi. Oyuna ilk defa girerken favori oyuncum olarak Messi’yi seçtiğim için menüde karşıma sürekli o çıkıyor. Benim gözlerimde mi bir sorun var bilmiyorum ama Messi bana inanılmaz bir şekilde uzaylıyı andırdı.

Oyuncu yaratma kısmı yine alıştığımız PES kalitesinde. Bu seneki yeniliklerle birlikte artık oyuncunuzu bir estetisyen gibi yaratabiliyorsunuz. Halihazırda iyi olan bir şeyin üzerine yenilikler eklemeleri güzel olmuş.

Resmin boyutu 21% (500x281) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x354) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: pes-2014-2_1.jpg]


Bu da mı Gol Değil?

Uzun yıllardan beri PES’in daha iyi olmasını bekledim, ama umduğumu bir türlü bulamamıştım. PES 2014 ise aradığım kıvama gelme konusunda önemli bir adım olmuş. Yeni grafik motoru sayesinde artık animasyonlar çok daha gerçekçi ve oynanış da daha bir PES’e uygun hale getirilmiş. Artık benim Konami’den isteğim serinin izleyeceği yolu değiştirmeyi bırakıp bu çizgide ilerlemeleri ve PES 2014’ün eksiklerini gidererek önümüzdeki sene daha da iyi bir yapımla karşımıza çıkmaları.

Read More

Cabela's African Adventures

Unknown 02:52 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,


Evet. Bu sefer bambaşka bir inceleme ile karşınızdayım. Bu seferki incelememiz Cabela’s African Adventures. Avcılığı herhangi bir şekilde desteklemiyorum ve yapanlara karşı herhangi bir lafım bulunmuyor fakat bu oyunu oynamak için herhangi bir şekilde engel değil bu. Bildiğiniz gibi Grand Theft Auto 5 çıkışını yapmıştı ve oyunculara sunulmuştu. Bu oyunda soygun yapıyoruz, insanları katlediyoruz ve birçok kazaya sebep oluyoruz. E tabii bunların hiçbirini gerçek hayatta uygulamıyoruz. İşte bu oyunu da bu şekilde düşünebilirsiniz.

Şimdi gelelim oyunun içeriğine, oynanışına ve grafiklerine falanına filanına. Evet bu bir avcılık oyunu. Fakat diğer avcılık oyunlarının aksine daha kapsamlı bir oyun. Diğerleri gibi FPS türünde yapmak yerine TPS olarak tasarlanmış. Bu tema gayet uygun olmuş diyebilirim. Zaten sürekli olarak FPS avcılık oyunlarını oynamaktan içimiz daralmıştı.

Resmin boyutu 48% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (960x540) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: WfHXO4t.jpg]




Evet. Bu sefer bambaşka bir inceleme ile karşınızdayım. Bu seferki incelememiz Cabela’s African Adventures. Avcılığı herhangi bir şekilde desteklemiyorum ve yapanlara karşı herhangi bir lafım bulunmuyor fakat bu oyunu oynamak için herhangi bir şekilde engel değil bu. Bildiğiniz gibi Grand Theft Auto 5 çıkışını yapmıştı ve oyunculara sunulmuştu. Bu oyunda soygun yapıyoruz, insanları katlediyoruz ve birçok kazaya sebep oluyoruz. E tabii bunların hiçbirini gerçek hayatta uygulamıyoruz. İşte bu oyunu da bu şekilde düşünebilirsiniz.

Şimdi gelelim oyunun içeriğine, oynanışına ve grafiklerine falanına filanına. Evet bu bir avcılık oyunu. Fakat diğer avcılık oyunlarının aksine daha kapsamlı bir oyun. Diğerleri gibi FPS türünde yapmak yerine TPS olarak tasarlanmış. Bu tema gayet uygun olmuş diyebilirim. Zaten sürekli olarak FPS avcılık oyunlarını oynamaktan içimiz daralmıştı.


Cabela

Diğer avcılık oyunlarını oynadıysanız şunu bilmeniz gerekir: bir görevi alırsınız o mekanda doğarsınız ve gerekli hayvanı bulup öldürmeye çalışırsınız. İşte bu oyundaki sistem buna benziyor fakat biraz daha farklı. Bizim bir arazi aracımız var ve bu araç ile birlikte görev yerlerine gidiyoruz. Daha sonra görev yerine vardığımızda kısa bir sinematik bizleri karşılıyor. Ardından göreve başlamış oluyoruz. Gerekli olan her şeyi yapıp görevi bitirdikten sonra araca tekrar binerek farklı görevlere yol alabiliyoruz.

Tabii ki bu görevleri yaparken bir hikaye doğrultusunda ilerliyoruz. Hikayeye göre oyundaki amacımız Afrika’daki beş büyük hayvanı avlayabilmek. Bu hayvanlar şunlar: gergedan, aslan, leopar, cape buffalo ve Afrika fili. Bu hayvanları avlayabildiğimiz zaman işimizi tamamlamış oluyoruz.

Cabela’s African Adventures, Cabela’s konsol oyunundan 5 kat daha büyük haritaya sahip. E tabii böyle büyük harita olunca gezmesi de keyifli oluyor. Aracınızla gezerek beş farklı biyomu keşfedebilirsiniz. Üstelik aracınıza istediğiniz zaman inip binebiliyorsunuz. Benzini sınırsız merak etmeyin. Benzinin bitip bitmediğini keşfetmek için etrafta baya bir dolanmıştım.

Resmin boyutu 74% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (1920x1080) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: l96cRyf.jpg]


Aracın fizik mekanikleri oldukça rahat tasarlanmış. Avcılık yapmadığım süreçte araç ile pek çok atraksiyona girdim. Hatta sandalyeye takılarak takla bile attım. Bu yüzden çok eğlendim. Yani bunu bir hata olarak görmeye gerek yok, hatayı eğlenceye de çevirebilirsiniz.
Read More

The Elder Scrolls V: Skyrim İnceleme

Unknown 02:51 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,



[Resim: u3qz2.jpg]



[Resim: u3qzw.png]


1995’ten bu yana son zamanlar hariç yoğun bir şekilde içinde bulunan birisi olarak RPG türünün giderek büyüyen bu gelişimi beni oldukça sevindiriyor. Her ne kadar geçmişi de sağlam olsa Baldur’s Gate ile bir üst seviyeye geçen bu tür kısa zamanda oyun dünyasının temel yapı taşlarından birisi haline geldi.

Belki bu açılışı diğer Bethesda oyunlarında da yaptım ancak nedense her Bethesda RPG’sini oynadığımda, bir şekilde kendimi bu tarz şeyleri anlatmak zorunda kalmış olarak buluyorum. Ancak bu sefer fazla uzatmayacağım ve hemen konuya gireceğim.



[Resim: u3r18.jpg]

Evet sevgili okurlar, artık Skyrim aramızda. Hatta onu iki gündür aralıksız oynadığınıza eminim. Sinirinize dokunan yanları, gözünüzün görmek istemediği ufak hataları ve bazı eksikliklerine rağmen onu cuma gününden itibaren aralıksız oynayan kaç kişi var? Eğer şimdi içinizden “Ben” diyorsanız bilin ki yalnız değilsiniz. Sizin gibi milyonlarca insan da bu soruya aynı cevabı verirdi. Çünkü Syrim mantık ya da teknik, ne olursa olsun bütün eksikliklerini göz ardı etmenizi sağlayan bir atmosfer ile Elder Scrolls serisine yeni bir mevsim yaşatıyor.



[Resim: u3r27.jpg]

Batının çocuğu kuzeye taşınınca


İlk başta hemen söyleyelim de aradan çıksın; Skyrim gerçekten muhteşem olmuş. Evet, bazı görsel eksikliklerinin yanında yukarıda da değinmeye çalıştığım gibi mantıksal hataları da mevcut zaten o yüzden “mükemmel” olmamış ancak muhteşem olduğu kesin.


Oyun yüklenirken kendi kendime kim olayım diye düşünüyordum. Muhtemelen Oblivion’daki karakterimi burada oluşturup yine hırsızlık dünyasında kral olmaya devam edecektim. Karakter yaratma ekranında bu düşünce ile Khajiit ırkını seçip yeni Whisper adlı karakterimi yaratırken bir anda gözüme Redguard çarptı, sonra Argonian, sonra Elf’ler ve işte daha o anda yeni oyunun çok ama çok uzun süreceğini fark ettim.


[Resim: u3r2y.jpg]

Yapımcıların ne dediği, kaç saatlik eğlence vaadettikleri önemli değil. Bir oyundan sıkılırsanız o oyun sizin için bitmiştir, nokta. Oynanışı ister 100 saat sürsün ister yılarca, eğer sürekli aynı şeyleri yapıyor ve artık bir döngü içinde olduğunuzu hissediyorsanız o oyunun size vereceği fazla birşey kalmamıştır demektir. Hoş bu durum aslında belki oyunların %99’u için geçerli. Elinde sonunda bir noktadan sonra aynı şeyleri yapmaya devam ediyorsunuz, fakat burada iyiyi kötüden ayıran şey sanıırm, o noktaya ne kadar zamanda gelip o noktadan sonrasına ne kadar katlanılabileceği. Neyse konudan çok fazla uzaklaşmayalım.



[Resim: u3r4d.jpg]

Dediğim gibi oyun yüklenirken aklımda Khajiit’im Whisper ile kuzeyin bu buzlu tundrasında gecelerin kralı olma fikri vardı. Önce bir şekilde Dark Brotherhood’u bulacak orada ün salıp en iyisi olacak sonra da Hırsızlar Loncası’nda harikalar yaratacaktım. Suikastlar düzenleyecek, malikaneleri soyacak hatta ilerleyen zamanlarda Skyrim kralları üzerinde cepçilik bile yapacaktım. Fakat ırk seçiminde gözlerim Redguard’a takıldı ve bir anda bütün planlarım altüst oldu.



[Resim: u3r5n.jpg]

Morrowind, Oblivion, Fallout, Fallout: New Vegas. Bütün bu oyunların kendilerine has artıları ve eksileri olsa da hepsinin ortak bir zayıf noktası vardı ki o da Gamebryo motoru. Bu motor bizlere bir türlü düzgün bir insan oluşturmayı beceremiyor ve her yeni oyunda gelişeceğine sürekli yerinde kalıyor hatta ufak bir kaç adımla geriye bile gidiyordu.


Her ne kadar Morrowind ile Oblivion arasında teknik anlamda büyük bir ileriye zıplama olsa da ikisinin de temelinde aynı sistem yattığında bu sorun yıllar boyunca varlığını sürdürdü. Tamam eskiden bu tarz problemleri “Zamanın teknolojisi buna yetiyor” “Adamlar yeni motor ile uğraşıp zaman kaybetmek istemiyorlar” veya “Abi önemli olan grafik mi yoksa atmosfer ve oynanabilirlik mi?” gibi şeylerle gözardı edebiliyorduk. Ancak Bethesda RPG’leri sürekli aynı görsellikle devam ederken diğer RPG oyunları (Dragon Age, Mass Effect) oynanışları yanında görselliklerini de oldukça güzel seviyede karşımıza çıkartınca hayranları bir noktadan sonra çocuğunu azarlan bir anne edasıyla Bethesda’ya kızıp “Sen neden onlar gibi olamıyorsun?” sorusunu sormaya başladı. İşte sürekli azarı yiyen o çocuk da kendisinden bekleneni yaparak bu ünlü seriyi yeni bir çağa soktu; Creation Engine çağına.



[Resim: u3r8m.jpg]

Todd Howard her ne kadar “Yeni oyunda Morrowind ile Oblivion arasındaki kadar bir grafiksel sıçrama olmayacak, daha çok Oblivion’un geliştirilmiş hali olacak” dese de bana göre Skyrim’in görsel sunumu Oblivion’un da üstünde. Benim bahsettiğim şey ağaçların rüzgarda sallanması, yerdeki taşların dokularının ne kadar gerçekçi göründüğü veya suyun üzerindeki yansımanın güzelliği gibi şeyler değil. Benim bashettiğim şey oyunu oynaren kendinizi kuzeyde hissetmeniz, yeni bir kültürün içine girdiğinizi iliklerinize kadar fark etmeniz, Whiterun’ın da Solitude’un da “şehir” olarak geçmesine rağmen Solitude’un daha bir şehir, Whiterun’ın daha bir garnizon/kasaba karışımı bir yer olduğunu hissetmeniz. Riften’e ilk adımınızı attığınızda burada gölgenize bile güvenmemek zorunda olduğunuzu kendi başınıza anlamanız. Benim bahsettiğim o soğuk tundra rüzgarını sanki gerçekten yüzünüze çarpıyormuşcasına hissetmeniz.



Read More

Outlast İnceleme P:9.5

Unknown 02:49 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,

[Resim: uxxfz.jpg]



[Resim: uxxgg.png]



Şimdi şöyle söyleyeyim, ben yaşamım boyunca oyun oynadım, bu oyunların çok büyük bir kısmı korku ve gerilim türündeydi. Silent Hill, Dark Seed, Sanitarium, Phantasmagoria, Nocturne ve daha buna benzer onlarca oyun benim çocukluğumdu, X-Files en sevdiğim diziydi, neredeyse çıkmış bütün kaliteli korku filmlerini izledim, boş zamanlarımda gecenin bir vakti çay koyup /x/ okur, SCP Foundation’dan hikayelere bakarım, internetin karanlık köşelerine saklı hikayeleri bulur çıkartır ve daha sonra günlerce uyuyamam fakat ertesi hafta bunu yine yaparım.
En sevdiğim kitaplar korku kitaplarıdır, Clive Barker desen hepsini okudum, Stephen King desen hangi hikayesi derim, bu böyle gider.

Resmin boyutu 74% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (1920x1080) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: uxxj8.jpg]

Cthulhu mitosunu çerezler, ufo belgeselleri izler seri katillerle ilgili makaleler araştırırım, slasher türüne bayılırım, ileride evlenirsem benimle Belgrad ormanında geceleri vampir avlayacak birisi olmalı, çocuklarımı ise çeşitli karanlık varlıklara karşı bilgili yetiştirmeyi planlıyorum.

Sonuç olarak, ben korku türünün hastasıyım, benim hayatımın çok önemli bir parçasını korku kavramı oluşturuyor, ben de hayatımı onun çevresinde şekillendiriyorum, sağlıklı mı sağlıksız mı bunun üzerine çok düşünmedim, sevdiğim şey bu.

Resmin boyutu 22% (500x281) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (640x359) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: uxxkg.jpg]

Outlast, benim gerçekten çok merak ettiğim bir projeydi. Amnesia türü, kendinizi savunma şansınızın olmadığı ve her şekilde tehdit altında hissettiğiniz FPS’lere çok daha sertli bir bakış açısı sunacak oyun, duyurulduğu günden beri radarımdaydı. Benim en büyük korkum ise oyunun Amnesia’dan çok fazla şey alması ve kendi özünü bulamayacak olmasıydı, size gönül rahatlığı ile şunu söyleyebilirim ki, Outlast ile Amnesia’nın alakası yok.

[Resim: uxxlc.jpg]

Outlast’ı oynamayı düşünenler için bir uyarı yapmam gerekiyor, bir takım panik bozukluklarınız varsa, kalbinizle ilgili sorunlarınız varsa, epilepsi gibi çeşitli krizlerle ilgili geçmişiniz varsa, bu oyunu oynamayın. Outlast, en başından beri, her anında sizi sürekli olarak tehdit ve baskı altında tutacak, psikolojinizi yıpratacak ve vahşeti beyninizde simüle edecek bir yapım.

Amnesia’da bulunan gizem, uzaktan yaklaşan dehşet ve elde ettiğiniz yalnız anlarınız Outlast’ta yok. Outlast sürekli olarak vahşetin peşinizden geldiği, nefes almak için bir dakikanızın bile olmadığı ve her adımda sizi öldürmeye çalışan varlıkların bulunduğu bir oyun.

[Resim: uxxmc.jpg]

Korku yapımları, oyun olsun, film olsun, özellikle son 5 yıldır, gösterilmemesi gerekeni size göstermeyerek işin vahşet kısmından kopup korku kısmına odaklanırken, Red Barrels, bu trende meydan okur bir şekilde Outlast’te vahşete bütün çıplaklığı ile oyuncunun tanık olmasına izin veriyor.

Grafiksel anlamda gerçekten rahatsız edici şeyler göreceksiniz (tuvaletlerin içerisinde bulunan kesik kafalar ve daha burada yazmayı tercih etmediğim onlarca rahatsız edici imaj) bu sebeple yukarıda yazdığım uyarıyı dikkate almanız gerçekten psikolojik sağlığınız için önemli.

Resmin boyutu 16% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (592x333) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: uxxn4.jpg]

Outlast oyuncuya rahat vermiyor, FPS kamerasının psikolojik ağırlığını ise her adımda hissediyorsunuz, bakmak zorundasınız, etrafınızda olan biten her şeye bakmalısınız, bakmazsanız atacağınız diğer adım ölümden çok daha kötü şeylere sebebiyet verebilir. Üstelik bir gazeteci olarak, görebildiğiniz her şeyi görmeli, tecrübe etmelisiniz.


Oyunda karakterimiz Miles Upshur, “yanlış” giden şeylerin olduğu bir akıl hastanesini araştıran bir gazeteci kendisi ve bu uğurda görevini yapmak için kendinden daha fazlasını riske attığını söyleyebilirim.

[Resim: uxxpt.jpg]

Bir gazeteci olarak, kendinizi savunma konusunda çok bir şey bilmiyorsunuz, zaten kendinizi savunamıyorsunuz. Sıkıntılı durumlarda yapmanız gereken tek şey ya kaçmak ya da aklınıza gelen en mantıklı saklanma noktasını bulmak, tabii bazen sizin aklınıza gelen başka varlıkların da aklına gelebiliyor.

Oyunda silah yok fakat silahtan çok daha fazla işinize yarayacak kameranız var. Kamera binlerce manyak yaratığın olduğu bir akıl hastahanesinde ne işime yarayacak diye sorduğunuzu duyar gibiyim, emin olun kameranın gece görüş özelliği pek çok kez hayatınızı kurtaracak, bu sebeple kamera diyip geçmeyin. Tabii ortada bir kamera olduğu için, sürekli olarak pili bitmesi işten bile değil. Yani kurşun arayacağınıza pil arıyorsunuz, kameranın bir kere pili bitti mi karanlıkla başbaşa bir dans başlıyor ve bu dans epey ölümcül olabiliyor, o değil de amma kamera demişim.

[Resim: uxxqt.jpg]

Outlast, gerçekten muhteşem bir atmosfere sahip. Bir korku oyunu olarak atmosferini hem muhteşem müziklerle, hem karakterleriyle hem de görsel alt yapısı ile bu denli destekleyen korku oyunu az bulunur bir nimet açıkçası.

Her yönüyle, Amnesia'dan sonra popülerleşen korku oyunları dalgasının en başarılı temsilcisi olarak öne çıkıyor Outlast. Outlast'in yanında bir de en çok beklediğim Routine var ve o da çıkarsa değmeyin keyfime.

Resmin boyutu 22% (500x360) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (640x460) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: uxxrl.jpg]

Korku oyunlarını benim gibi seviyorsanız, Outlast, şu sıralar sizin için tam anlamıyla bir nimet, hikayesiyle, atmosferiyle, size yaşatttığı uzun süre aklınızdan çıkmayacak anlarıyla, en sevdiğiniz korku yapımları arasına kafadan girecektir.


Puanım:9.5
Read More

Need for Speed: Rivals İnceleme

Unknown 02:48 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,


Yarış oyunu denildi mi akla ilk gelen isim olan, inişli çıkışlı bir maziye sahip Need for Speed serisi tam gaz devam ediyor. Yakın zaman içerisinde filmiyle daha çok gündemde olan seri, Rivals ile adından söz ettirmeye çalıştı. Ancak gerek önceki Need for Speed oyunu Most Wanted’ın karışık eleştiriler alması; gerekse de oyunun, ekibin büyük bir kısmı yarış oyunu konusunda tecrübeli olsa da yeni bir stüdyo olan Ghost Games önderliğinde geliştirilmesi herkesin kafasında soru işaretleri bırakmıştı. Peki, kendini kanıtlama konusunda iddialı olan Ghost Games bu beklentileri nasıl bir cevap vermiş?





Need for Speed: Rivals’ın ana teması adından da anlaşılacağı üzere ‘rakipler’. Bir Need for Speed oyununda rakipler de haliyle yarışçılar ve polisler oluyor. Hikaye ise yarışçıların Redview County’yi kendilerine mesken seçmesiyle başlıyor. Biz de bu noktada hem yarışçı hem de polis olarak katılabiliyoruz. Oynanışa geçmeden önce az da olsa hikayeden bahsedeyim. Oyunda ilk Most Wanted’dakine benzer bir hikaye yok, fakat bölümlere ayrılan oyun sizi her bölümün başında hikaye kırıntılarıyla besliyor. Yarışçıysanız, yarışçıların o an neler hissettiklerini ve polise karşı olan tutku ile nefretlerini görebiliyor; polisseniz, halkın polislere karşı olan tutumunu ve yarışçıları alt etme isteklerini görebiliyorsunuz. Aslında hikaye oyunun ilk yarısında çok da bir şey ifade etmiyor. İlerleyen bölümlerdeyse hikayenin oynanışa ufak bir değişiklik getirmesi ve olayların büyümesiyle sizi bazen çok az da olsa gaza getirmeyi başarıyor.

“Önce Emniyet Kemerleri”

Hikaye bakımından vasatın altında olan Need for Speed: Rivals oynanıştaysa oldukça başarılı. Sürüş dinamikleri tahmin edileceği gibi arcade şeklinde hazırlanmış. Arabanın yol üzerindeki ağırlığını ve hız hissini sonuna kadar hissedebiliyorsunuz. Sürüş dinamiklerinin altından başarılı bir şekilde kalkan Ghost Games, oynanışa getirdiği yeniliklerle kendini farklı kılmayı da başarmış. Oyunumuz açık dünya ve arabaların canı bulunuyor. Arabanızın canı tükenecek olursa tamirciler vasıtasıyla arabanızı yenileyebiliyorsunuz. Ancak tamirci bulamaz ve arabanızın canı biterse yarışçılar için hiç de hoş şeyler olmuyor. Bu konuyu biraz daha açayım en iyisi.

Resmin boyutu 21% (500x281) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x354) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: need-for-speed-rivals-inceleme-1.jpg]


Geliştirici ekip puan konusuna oldukça değişik bir şekilde yaklaşmış. yarışçı tarafındaysanız girdiğiniz yarışlardan ve hareketlerinizden puan kazanıyorsunuz. Puanınız belli bir noktadan sonra ikiyle-üçle ve daha da katlanarak çarpılmaya başlanıyor. Siz tam her şey ne kadar güzel derken peşinizdeki polislerin artması hiç de güzel şeylere yol açmıyor. Puanınızın katlanmaya başlamasıyla birlikte ‘heat’ adındaki polis seviyesi de artıyor. Bu da eğer polis peşinize düşecek olursa helikopterler, yol kapatmalar ve daha güçlü polisler sizi bekliyor demektir. Etrafta sık sık tamirci olmaması ve canınızın kolaylıkla azalması arabanızın parçalanmasına yol açabiliyor. Böyle bir şey olduğunda da puanınıza elveda diyebilirsiniz, çünkü hepsi sıfırlanıyor. Bu sistemi biraz Dark Souls’a benzettim. Oyun size ya risk alıp puanlarını katla ya da işini garantiye al ve azar azar kazan diyor. Yarış oyunları için değişik ve güzel bir sistem olmuş.

Polisler içinse ortam daha güvenli. Puanları katlama veya araba parçalanınca puanların sıfırlanması gibi dertleri yok kendilerinin. Peki “polisler nasıl para kazanıyor” diyecek olursanız da verecek cevabım “kazanmalarına ihtiyaçları yok ki” olurdu. Aslında ihtiyaçları var ama yarışçılara oranla daha az. Çünkü yarışçıların satın alabileceği arabaları var. Polislerse devletin malını kullandıkları için arabaları bedavadan kullanabiliyorlar. Ancak bu, hiç para harcamıyorlar demek de değil. Hem yarışçılarda hem de polislerde pursuit tech’ler bulunuyor. Pursuit tech’ler arabanıza eklenen teknolojik aletlerden ibaret. EMP, bayıltıcı mayın, şok dalgası gibi her iki tarafından da kullanabileceği pursuit tech’ler bulunurken; yarışçıların kullanabileceği turbo ve polislerin kullanabileceği yol kapatma, helikopter gibi eklentiler de bulunuyor. Pursuit tech’ler sayesinde yarışlar ve polis kovalamacaları daha heyecanlı geçiyor.

Resmin boyutu 21% (500x281) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x354) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: need-for-speed-rivals-inceleme-2.jpg]


“Yalnız Bırakın Beni”

Her Need for Speed oyununda daha kapsamlı hale getirilen online özellikler Rivals’ta zirve noktasına ulaşmış. Oyuna girdiğiniz andan itibaren online dünya ile etkileşim içinde oluyorsunuz. Seçeneklerden oyunu tek kişilik moda alsanız bile online özellikleri hissedeceksiniz, çünkü oyunu durdurma diye bir şey yok. Niye online oynamak istemeyenlerin kısıtlanmasını engelleyecek bir özelliği koymamışlar anlayamadım? Acil durumlarda oyunu durdurmayı geçtim, haritayı açmak ve bir yeri işaretlemek için de start menüsünü açmak gerekiyor. Her seferinde arabayı durdurmak sinir bozucu olabiliyor.

Geliştiriciler bu sorunu giderebilmek için Most Wanted’daki EasyDrive seçeneğini eklemişler. kısayol tuşlarıyla etkileşime geçilen EasyDrive’dan yarış tekrarlama, en yakın saklanma ve tamirci yerini işaretleyebiliyorsunuz. Oyunu durdurma seçeneğinin olmayışı eksikliğini tam olarak kapatamasa da birazcık görmezden gelebiliyorsunuz.

Resmin boyutu 21% (500x281) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x354) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: need-for-speed-rivals-inceleme-3.jpg]


Rakibi Alt Etmek için Ne Yapmak Gerekiyor?

Oyundaki modlar da Rivals konseptine uygun olarak tasarlanmış. Klasik yarışlar, polisten kaçma/yarışçı yakalama, zaman karşı yarış, hot pursuit (polisli yarış) gibi modlar yer alıyor. Bunlarla birlikte hikayede ilerlemek için bazı atamaları da yapmanız gerekiyor. Yeni bir bölüme geçtiğinizde oyun size üç ayrı şık sunuyor. Çoğunlukla birinde yarış, diğerinde çarpışma, sonuncusundaysa sürüş odaklı oluyor. Oyun stilinize hangisi daha çok uyuyorsa onu seçip hikayede daha hızlı ilerleyebiliyorsunuz. Bu atamalarda hem yarış yapmanız, hem de şu kadar kez polise çarp, pursuit tech kullan gibi challenge tarzı şeyler yapmanız isteniyor. Yapılması pek zor olmasa da bazen şehirde boş boş dolaşmanıza yol açtığı için atamalar sinir bozucu olabiliyor.

Underground’un özlemle alınan özelleştirme seçenekleri son NFS oyunlarındaki gibi tek tük bulunuyor. Araba firmalarıyla yaşanan anlaşmazlıktan dolayı olmadığını düşündüğümüz özelleştirmeler dış görünüşü etkilemese de arabanızın gücünü arttırıyor. Hız, hızlanma, güç, dayanıklılık ve kontrol gibi özelliklerinizi geliştirebiliyorsunuz. Bunların yanında boya, plaka gibi ufak tefek özellikleri değiştirme seçeneği de var.

Resmin boyutu 21% (500x281) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x354) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: need-for-speed-rivals-inceleme-4_1.jpg]


“Bu Şehirde Bir Gariplik Var Ama”

Yazının başında da ufakça bahsettiğim üzere oyun Redview County’de geçiyor. Kırsal bir bölge olan Redview County tam anlamıyla bir yarış bölgesi. Hatta yarışların çeşitli ortamlarda geçmesi için gerçek dışı tasarlanmış. Oyunun dünyasında dört mevsimi birden yaşayabiliyorsunuz. İlkbahar bölgesi, yağmurluk bir orman, karlı dağlar ve hemen altında toz topraklı yollar… Kulağa olduğu kadar göze de saçma gelen bu durum en azından farklı yarış pistleri bakımından oldukça güzel olmuş.

Görsel anlamda Need for Speed serisinin en iyi oyunu olan Rivals bu neslin sınırlarını da zorluyor. Frostbite 3’ün gücünü arkasına alan oyun, grafik motorunun hakkını fazlasıyla vermiş. Etrafta uçuşan yapraklar ve tozlar gibi detaylar yeni nesli anımsatsa da teknik bakımdan oyunun eksiklikleri de yok değil. Arabayı son hız sürerken etrafta bazı arabaların kaybolması veya ortaya çıkması gibi durumlar can sıkıcı oluyor. Sesler de NFS serisine yakışacak şekilde hazırlanmış. Fakat müzikler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Elbette sevenler olacaktır, ama müzikler benim kulağıma hitap edemedi.

Resmin boyutu 21% (500x281) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x354) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: need-for-speed-rivals-inceleme-5.jpg]


Sonuç

Fazla beklentiye girmeden oynadığım Need for Speed: Rivals’tan mutlu ayrıldım. Belki Underground 2 ve ilk Most Wanted gibi yıllar sonra tekrar hatırlanacak bir Need for Speed oyunu değil, ancak bir sonraki oyunu umutla beklememizi sağlayacak kalitede. Drift atmaya, nitro basmaya olan açlığı gidermek için birebir.
Read More