OYUN TANITIMI: playstation 4

Pes 2014

Pes 2014 incelemeleri

FİFA 2014

FİFA 2014 OYUN İNCELEMELERİ

Assassin's Creed

Assassin's Creed:Revelations oyun İncelemesi

Need for Speed: Rivals

Need for Speed: Rivals videolu oyun incelenmesi

Mass Effect 3

Your Mass Effect 3 videolu oyun incelemesi

playstation 4 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
playstation 4 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Metal Gear Solid V: Ground Zeroes (PC) (İnceleme)

Unknown 11:16 | , , , , , , , , , , , ,

Oyunlar artık hayatımızda o kadar önemli bir yer edinmiş ki, kendinizi oyunlardan koparamıyorsunuz. En azından bu benim geçerli diyebilirim. Geçen sene çıkan Metal Gear Solid V: Ground Zeroes'u suyunu çıkarabildiğim kadar oynadım.  Süresi ne kadar kısa olursa olsun, "MGS" harfleri benim için çok önemli bir hazine. Defalarca bitirmiş olmama rağmen, PC sürümü duyurulduğunda sanki bambaşka bir oyun geliyormuş gibi sevindim. Metal Gear Solid 2'den beri konsollara özel olarak piyasaya çıkan seri, artık yeni nesille birlikte, yıllar sonra PC'yi ziyaret etti. Biz de tabii ki boş durmadık ve incelemesinin başına oturduk.

Kept you waiting huh?


Hikayeye giriş yapmak gerekirse, Metal Gear Solid Peace Walker'dan sonra, 1975 yılında Big Boss, Chico'nun hayatta kaldığını öğrenir ve Snake buna göre hareket eder. Aradan geçen olaylardan da daha sonra Paz'ın okyanusta sürüklenirken kurtarılıp, Chico ile birlikte, Cheper grubu tarafından Camp Omega adlı bir bölgede esir olur. Bizim görevimiz de Big Boss olarak Chico ve Paz'ı kurtarmaktır. Zaten oyun kısa olduğundan daha fazla hikayenin detayına girmeyeceğim. Zaten doğal olarak ara sahnelerin az olmasından da dolayı, girmem mümkün değil. 


Belirttiğimiz gibi Metal Gear Solid 'den beri hiçbir MGS oyunu PC için çıkmamıştı. Bu yüzden kafalarda az çok soru işareti bırakmıştı. Yıllardır konsolda oynanan efsanevi yapımın, PC'de nasıl bir performans göstereceği merak konusuydu. Çıkışını yaptıktan sonra gerçekten de üzerinde uğraşılmış ve harika optimize edilmiş olduğu anlaşılıyor. İyi bir bilgisayarda, neredeyse tüm ayarlar yüksek kalitede inanılmaz iyi bir frame rate oranıyla karşılaşıyoruz. Bu konuda Hideo Kojima ekibini bir kez daha kutlamak gerektiğini söylemeliyim. Bu arada belirtmemiz gerek, Nvidia kartınız varsa oyundaki performanstan daha iyisini bulabileceksiniz.


Big Boss'u idare etmek gayet kolay!


Gelelim kontrollere, Metal Gear Solid 2'nin PC sürümü hatırlayanlar kontroller konusunda ne kadar sıkıntı çektiklerini hatırlarlar. Tabii, o zamanların oynanış mekaniklerinin farklı olmasından ve PlayStation 2'den port edilmiş ötürü bazı sıkıntıları vardı. Fakat Konami bunu da düşünmüş ki, aradan geçen uzun yıllar sonra Metal Gear Solid V: Ground Zeroes'un PC'deki basit bir porttan ibaret olmadığını bizlere göstermiş oldu. Ben oyunu oynarken, ilk başlarda az da olsa zorluk yaşamıştım. Ancak, bunca yıldır konsolda MGS serisini oynadığım için gayet doğal karşılamıştım. Fakat daha sonra alışınca, oyunun kontrollerinden de keyif aldım. Sizin de belli bir süre sonra kontrollere alışacağınızı varsayıyorum. 

PlayStation 4 ve Xbox One'daki sunulan görsellikle takdire şayan bir iş çıkaran MGS: V Ground Zeroes'un PC sürümü ise bize bu görsellikten biraz daha fazlasını veriyor. Özellikle netlik, uzak çizim mesafesi ve detay seviyesi oyunun PC sürümünde bir üst kademeye çıkmış. Fox Engine'in sunduğu ışıklandırmalar ve kaplamalar çok daha temiz bir şekilde bizleri karşılıyor. Özellikle 4K destekli bir monitörde oyunu deneyim ederseniz, gözleriniz resmen bayram edecektir.

Teknik anlamda önceki sürümlere göre karşılaştırma yaparsak, MGS V: Ground Zeroes'un PC sürümü birkaç adım daha önde diyebiliriz. PlayStation 4 sürümünü geçtiğimiz yıl denediğimizde, uzaktaki nesnelere yaklaşınca (çim ve ot gibi) tekrar ortaya çıkıyordu. Oyunu PC versiyonunda bu durum biraz daha aza indirgenmiş.

Her şey aynı, ama daha güzel


PlayStation 4 sürümünü daha önce incelediğimiz için daha fazla detaya girmek istemedik. Eksi olarak oyunun kısa bir oynanış süresine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ana görevler ortalama 2 saat sürüyor. Tabii, siz de daha kısa bir süre içerisinde bitirebilirsiniz. Eğer ben Metal Gear Solid'i bildiğim gibi yavaş ve tadında oynamak istiyorum derseniz, yan görevlerle birlikte oyunun oynanış süresini 8-12 saate çıkarabilirsiniz. Yan görevler aynı bölgede geçiyor. Sadece, farklı görevler ve zaman dilimleriyle tekrar oynanabilirliği arttırıyor. Bu da serinin hayranlarını tatmin edecek bir düzeyde olmuş. 


Dediğimiz gibi Ground Zeroes, ana oyunun sadece Prologue, yani giriş kısmını oluşturuyor. Eğer The Phantom Pain'e giriş yapmadan evvel oynanış mekaniklerini öğrenmek istiyorum diyorsanız, Ground Zeroes ile keyifli vakitler geçirebilirsiniz. Daha fazlası için, Metal Gear Solid V: The Phantom Pain'i beklemekten başka çaremiz yok.
Read More

The Talos Principle (İnceleme) (PC) Oyun değil, adeta bir sanat eseri

Unknown 11:13 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Dikkatini ver çocuğum... Sen topraktan yükseldin ve benim bahçemde yürümeye başladın..."

-Elohim

"Zeus, Europe'yi beğenir ve ilgisini ister. Bu yüzden boğaya dönüşüp kızın yanına gider. Önce hayvandan ürken Europe, önce kaçmak istese de, sonradan bu beyaz hayvanın muhteşemliğine kendini kaptırır. Korkusu tamamen geçen Europe, bir boğa görünümündeki Zeus'un sırtına biner ve beraber Girit'e giderler.

Burada, bir çınar ağacının gölgesinde Zeus ve Europe birlikte olurlar. Bu aşkın anısına Zeus çınar ağacını hiç yapraklarının solmamasını ve hep yeşil kalmasını sağlar. 

İlerleyen dönemde Europe, Zeus'a 3 oğul armağan eder (Sarpedon, Radamanthys ve Minos). Zeus bunun karşılığında kıza 3 hediye verir. (Görevi Europa'yı korumak olan, Hephaistos'un maharetli ellerinden çıkma bir robot, Talos, sağdık köpek Lailaps ve muhteşem, hedefinden şaşmayan bir mızrak).


Talos ikilinin aşkından esinlenilerek özel olarak yapılmış bir robottur. Hephaistos, Zeus'un isteği üzerine robotu, insan vücudunda ve boğa kafasıyla işledi. İnsan-makine ırkının son üyesi olan Talos'un görevi Girit'i ve Europe'yi korumaktı.

Hephaistos onu günde üç kez Girit sahillerini dolaşacak şekilde yapmıştı. Yıllarca adayı yabancı gemilerden başarıyla korudu. Sahilde bulunan kayaları gemilere atıyor ve onların parçalanmasına sebep oluyordu. 

Gemilerden kurtulup, adaya ayak basmayı başarabilenleriyse korkunç bir son bekliyordu. Talos, bronz bedenini önce alevlerde iyice ısıtıp, kor haline getiriyor, sonra da yakaladıklarını göğsüne bastırarak eritiyordu.

Talos, Argonautlar onun yaşam sıvısını boşaltıp öldürene kadar Europe'yi korumaya devam etti. "

***

Donuk bir şekilde ekrana bakıyorum. Ne söylersem söyleyeyim, ne anlatırsam anlatayım hislerimi buraya tam bir şekilde yansıtamam. The Talos Princible'la geçirdiğim her oyun sekansı sonrasında saatlerce yürüyüp düşünmek istiyorum. Sentetikleri işleyen onca oyun oynadım ama bir sentetik varlığın penceresinden insanlığa bakmam bugüne kadar hiç istenmemişti. Hiç bir oyun benden insan hayatını tüm aşamalarıyla, farklı formlarda yaşamamı istememişti. Amaçların mühür olduğu, ilişkilerin ekranın ardındaki bir yazı olduğu evrende hem bize uzak, hem bize çok yakın...

"Tapınağım seni bekliyor çocuğum, oraya git."

-Elohim

Talos Principle'ı özel kılan o kadar çok şey var ki... Derin bir mitoloji, insanı gerçekten düşündüren yoğun bir felsefe ve muhteşem hikaye anlatımı, yine aynı güzellikte bir bulmaca sistemiyle birleşince, son yıllarda oynadığınız en iyi macera oyunu ortaya çıkıyor.
Read More

Middle-Earth: Shadow of Mordor

Unknown 02:37 | , , , , , , , , , ,


Bu oyunu ne kadar zamandır bekliyorduk? Bir yıl? İki ay? Cevabınızı gerçekten merak ediyorum. Gerçekten sapasağlam, kendi ayakları üzerinde duran ve sadece ismin arkasına saklanmayan birOrta Dünya oyununu ne kadar zamandır bekliyordunuz?

Eğer kendi cevabımı verecek olursam: Battle for the Middle Earth’ün hatırı sayılır başarısını saymazsak, “En başından beri!”

Sanırsam ya orta iki ya da orta üç’e gidiyordum. Annem, kardeşim ve ben haberleri izliyoruz. Yeni gelecek bir filmden bahsediliyor. Fragmandan gösterilen kareler hayli etkileyici… Annem, “Vay be sonunda yapıyorlar, hakikaten Yüzüklerin Efendisi’nin filmi geliyor.” diye seviniyor. Ben ve kardeşim anlamaz bir şekilde ona bakıyoruz. 




Sonra, bize neşeyle Yüzüklerin Efendisi’nin tüm zamanların en sağlam fantastik kitaplarından birisi olduğunu anlatıyor. Kendisinin tuzu kuru tabi, okumuş etmiş… Neyse.

O zamanlar ne kadar harçlık alıyordum bilmiyordum. Tek hatırladığım üçüncü teneffüste bir simit ve bir şişe kola için yeterli olduğu. Hemen kitapçıya koşup kitabın fiyatını soruyorum. 8 milyon Türk lirası. Elimdeki paraya bakıp üzülüyorum ve kitapçıdan ayrılıyorum.

Kitabı kafaya takmışım bir kere, hayatımda ilk defa harçlıklarımı biriktirmeye başlıyorum. Kola olmadan kim ölmüş? Bazen simit bile gereksiz. YÜZÜKLERİN EFENDİSİ BENİM OLMALIYDI!

Bir buçuk hafta sonra, bu sefer kitapçıdan elimde hayatımı değiştirecek bir eserle çıkıyorum.
Kabul etmek gerek, Yüzüklerin Efendisi çok kitap okuyan bir çocuk için bile oldukça ağır bir edebi eser. Bazen zorlanarak bazen hayretlere düşürerek kitabı bitiriyorum. Ardından yine para biriktirip İki Kule, ardından da Kralım Dönüşü’yle üçlemeyi tamamlıyorum.

İlk film de tam o zaman vizyona giriyor ve artık kendimi kolcu sanmaya başlıyorum. Hatta lisede bu tarz kitapların saçmalık olduğunu söyleyen edebiyat öğretmenimle bile tartışıyorum.  




Yüzüklerin Efendisi’yle tanışmam ve Orta Dünya’nın sıkı bir takipçisi haline gelmemin hikayesi kısaca böyleydi. Eminim, herkesin bir Yüzüklerin Efendisi hikayesi vardır. Kitabın arkasında yazar ya:

Orta Dünya söz konusu olunca insanlar ikiye ayrılır; Yüzüklerin Efendisi’ni okumuş olanlar ve okuyacak olanlar… 

Şimdi de oyuncular ikiye ayrılıyor; Shadow of Mordor’u oynamış olanlar ve oynayacak olanlar…
Read More

Alien: Isolation (İnceleme) (PC)

Unknown 02:32 | , , , , , , , , , ,


Küçüklüğümden beri sayısız korku filmi izlemiş bir olarak yüzlerce farklı senaryoya, binlerce farklı ölüm sahnesine şahit oldum. O kadar çok korku filmi izledim ki, zamanla hissizleşmeye, normalde beni tir tir titretmesi gereken sahnelere gülüp geçmeye başladım. Evde tek yalnızken tüm ışıkları kapatıp, izleyene hacetini yaptırtan, uykularını kaçırtan filmlerin başına geçtikten sonra, “Tüm yapabildiğiniz bu mu ha?” diye yapım ekibine serzenişte bulunduğumu itiraf edebilirim.

Evin ücra bir köşesinden tıkırtı gelince telefona sarılıp, “Yardım edin!” diye bağıranları özenmeye başlamış, çocukken duyduğum korku hissini bir daha da yaşamayacakmışım diye düşünürken hiç ummadığım bir yerden aldım darbeyi, oyunlardan! Amnesia, Call of Cthulhu, Outlast gibi oyunları tecrübe edince gerçekte filmlerin değil, oyunların daha korkutucu olduğunu anlamam uzun sürmedi.


Benim için korkunun adresi artık oyunlar oldu. Yakın zamanlarda güncel bir oynanacak korku oyunları listesi oluşturdum. Listenin başına da Silent Hills’i, The Evil Within’i, The Forest’ı ve tabii ki Alien: Isolation’ı ekledim. Bayram telaşını atlattıktan hemen sonra, 80’li yılların bilim-kurgu ve gerilim dolu atmosferine giriş yapma imkanı yakaladım ve Alien: Isolation gerilim dolu atmosferi ile resmen beni benden aldı. Uzun zamandır yaşamadığım bir duyguyu, korkuyu iliklerimde hissettim!

Pişmiş tavuk Amanda Ripley

Hızlıca anlatmak gerekirse, Alien: Isolation ile 1979 yılının bilim-kurgu ve gerilim efsanesi Alien filminin içine resmen ışınlanıyoruz. Yönettiğimiz karakter, Alien filmlerinin başkahramanı Ellen Ripley’in kızı Amanda Ripley. Daha oyunun ilk sahnesinde, aynen annesi gibi efemine yapısı ve elinin de her türlü tamir işine yatkınlığı dikkat çeliyor. Annesinden uzun zamandır haber alamayan Amanda, karşısına çıkan ilk ipucunu takip ediyor ve devasa boyuttaki uzay gemisi Sevastopol’a giriş yapıyor. Ama ne giriş! Daha ilk dakikada tüm işler berbat oluyor ve yaşamla ölüm arasındaki gerilim dolu bir maceranın içinde buluyoruz kendimizi.



Heyecan yüklü açılış sahnesinin ardından hiç alışık olmadığımız bir oyun yapısı karşılıyor bizleri. Elinizi attığınız her cihazın bozuk olduğu, yörüngede bile nasıl durabildiğine hayret edilesi, devasa boyuttaki uzay mekiği Sevastopol içerisinde oradan oraya koşturup duruyoruz. Hiç de misafirperver olmayan ve yabancılardan nefret etmeyi ilke edinmiş mürettebat ise bizi görür görmez izzeti ikramda bulunacağına derhal silahına sarılıyor. İşin kötü yanı ise, elimizde ne doğru dürüst bir silah, ne de işe yarar bir ekipman var. Hal böyle olunca, bize kurşun yağdıran düşmanlardan mümkün olduğunca kaçmaya, saklanmaya ve etrafta bulduğumuz ıvır zıvırları bir araya getirerek de biraz daha hayatta kalmaya çalışıyoruz.



Dostum uzay mekiği demişsin, enkaz çıktı

Besmelesiz tersane çalışanları tarafından üre


tilmiş Sevastopol gemisi ise resmen uzayda süzülen bir enkaza dönüşmüş. Dokunduğunuz cisim elinizde kalıyor. Etraftaki her cihaz ya tamire, ya yedek parçaya ya da fazladan güce ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla yapmamız gereken görevlerin çoğu, pil almak için bakkala yollanan evin küçük kardeşi gibi etrafta dolanıp yedek parça bakmaktan ibaret oluyor. Zaten başımıza da ne geliyorsa bir yerden bir yere giderken geliyor ya!
Read More

The Evil Within (İnceleme) (PC)

Unknown 02:15 | , , , , , , , , , ,

Karanlık korkusu, yükseklik korkusu, yaratık korkusu ve öcü korkusu gibi insanı dolaba kapanıp çıkmamak üzere oraya kilitleyebilecek her türlü olaya karşı inanılmaz hassas bir bünyeye sahibim. Ben korkak bir oyuncuyum arkadaşlar, net. Bununla gurur duymuyorum ama rahatsız olduğumu da söyleyemem. Korkmak iyidir, özellikle bilinmeyene olan korku, tüm bu tırsmalarımın odak noktasını oluşturur.


Hayatının ilk yirmi yılını evin içinde ışıklar kapalıysa yorgan altında bekleyerek geçirmiş bir insanım. Susadığı zaman ışıklar arasında hızla koşan ve geri dönerken hiçbirini kapatmayıp huzura eren bir kişiliğim.


Yıllarca, karanlıkta sandalye üzerinde duran kazağı hortlak, hayalet ve bin bir türlü musibet sandığım da doğrudur. Resident Evil oynarken gamepad’i televizyona fırlatan, Doom 3’te el feneri ve silahın ayrı olduğunu görünce oyunu kapatan ve yine de bundan gocunmayan biriyim. Bana ne, aynı yere koysalarmış, değil mi?



Bundan sadece iki sene önce Dead Space oynarken evden kaçtığım ise tamamen uydurmadır, aksini söyleyenlere itibar etmeyiniz. 



Benim bir korku oyununu bitirebilmem yanımdaki insan sayısı ve ışık seviyesine göre tamamen değişkenlik gösteriyor. Zamanında F.E.A.R’ı arkadaşımla yan yana oturup oynayarak bitirebilmiştim. Hatta oyuna girmeden önce arayıp eve geldi mi diye kontrol filan ediyordum. Yoksa mümkün değil oynamazdım.



Peki, tek başına kalmaktan bile korkan, korku oyunlarını aydınlıkta deneyimlemeyi tercih eden biri nasıl olurda kendini Evil Within için ofise kitler?        



Mazoşist olduğum sadece bir söylentidir.



Sanırsam doğru cevap Dark Souls 2. Ömrüm boyunca ben öyle bir gerilim yaşamadım. Bilinmeyene duyulan korkunun piksellere dönüşmüş haliydi From Software’ın Souls serisi. Aslen bir korku oyunu değil, Aksiyon/RPG türündeydi ama öylesine tedirgin ediciydi ki yaşadığım tek bir saniyeyi bile unutamıyorum.




The Gutter’a girdiğimde oyunu bırakmıştım, o derece. Fakat merak duygusu ağır bastı ve tüm korkularıma rağmen karanlığın içine daldım. Kararanlık derken gayet ciddiyim, meşale olmadan The Gutter siyah ekrandan oluşuyor. 



Elbette karanlığın sonunda ışığı gördüğümü söyleyemeyeceğim, daha fazla karanlıktan başka bir şey yoktu çünkü. Bazen karanlık yolcunuzla barışmanız ve kontrol altına almanız gerekir ya, öyle bir durum. (Gönderme de yaparmış, bak bak!)
Read More