OYUN TANITIMI: pc

Pes 2014

Pes 2014 incelemeleri

FİFA 2014

FİFA 2014 OYUN İNCELEMELERİ

Assassin's Creed

Assassin's Creed:Revelations oyun İncelemesi

Need for Speed: Rivals

Need for Speed: Rivals videolu oyun incelenmesi

Mass Effect 3

Your Mass Effect 3 videolu oyun incelemesi

pc etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pc etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Grand Theft Auto V (İnceleme) (PS4)

Unknown 20:29 | , , , , , ,

Bazı oyunlar, diğer tüm oyunlardan farklıdır. Ne zaman geldikleri, ne yenilikler getirecekleri veya ne anlatacakları önemli değildir. Elbette saydığım özelliklerin hepsi her oyun için önemlidir ama, o bazı oyunlardan bir şekilde inanılmaz eminizdir. Bizi ne olursa olsun hayal kırıklığına uğratmayacaklardır.

Bilmem kaç yıldır içinde bulunduğum oyun dünyasında benim için iki oyun ve bir firma bu mertebededir. The Elder Scrolls serisi, Grand Theft Auto serisi ve Naughty Dog. Bu isimlere ait her bir parçanın inanılmaz değerli ve özel olduğunu düşünmekteyim. Hani, beklentinin anlamsız olduğu, zaten tüm beklentileri aşacaklarına inandığınız yapımlarla karşı karşıyasınızdır.

GTA serisiyle ilk tanışmanızı hatırlıyor musunuz? Bunu cidden sormak istedim? İlk nerede ve nasıl efsanenin tadına vardınız? Grand Theft Auto, GTA III,  GTA IV, Trevor?

Bundan yıllar önce bir arkadaşımın evine konuk olduğumda GTA II ile efsaneye girişimi yapmıştım. Henüz orta bir öğrencisi olarak ne o dünyanın sunduğu hikayeyi ne de başka şeyleri umursuyordum. Beni çeken tek şey dalgaların köpürmesiydi...

Kuşbakışı bir haritada tüm kuralları yıkmak ve arabaları patlatmak inanılmaz eğlenceli gelmişti. Aylarca bunu yaptım. Hiç sıkılmadan o doyumsuz oyunun keyfine vardım. Arada görev filan alıyordum ama diyorum ya, umurumda bile değildi. Oynadığım şeyin büyüsü bugün bile benim peşimi bırakmış değil. Sanırsam aynı hissi GTA II hariç sadece iki oyunda yaşadım. The Elder Scrolls: Daggerfall ve Half-Life 2.

Akabinde GTA III duyurulduğunda ailecek kendimizden geçtik. TPS'ye geçiş yapacak serinin eleştirileri bitmek bilmiyordu. Yok efendim, acaba bu yenilik oyunu batıracak mıydı? Yok efendim, eski hissiyat kayıp mı olacaktı?

Uzun bir süre bilemedim. Çünkü kendisi benim emektar bilgisayarımdan çok fazla şey istiyordu. Bir kaç yıl arkadaşlarıma imrenerek, evde GTA II oynamaya ve kendi kendimi eğlendirmeye devam ettim. İki ek oyun olan Vice City ve San Andreas çıktığında da durum değişmemişti. İnsanlar oynuyor, ben izliyordum. 

Yeni bilgisayarıma ve sonraları elime geçen PS2'ye kavuştuğumda işler değişmişti. Doyasıya oynadım ve GTA evrenini özümsedim. Serinin halen en iyi oyunu olarak görülen San Andreas'taysa kendimden geçtim.

Bu böyle sürüp gitti. İlk GTA'yı oynarken bir ufaklıkken, GTA V'e geldiğimde aradan geçen yılların çokluğu ve oyunun bir an bile bozulmamış oluşu her zaman beni etkiledi.

GTA V hakkında çok yazıldı, çok çizildi. Ondan bir kez daha uzun uzadıya bahsetmeyeceğiz elbette ama tıpkı The Last of Us Remastered gibi, GTA V'in yeni versiyonunu da özel kılan belli başlı şeyler var. 


Her Şey Yeni, Her Şey Nesil!

Kullandığım başlık hem doğru, hem yanlış bir tabi aslında. GTA V sonuçta yeni nesil için geliştirilmiş bir oyun değil. Farklı bir grafik teknolojisi filan kullanmıyor. Muhtemelen tıpkı The Last of Us'ta olduğu gibi, önceki konsollarda uygulayamadıkları belli başlı özellikleri, PS4 ve Xbox One için erişebilir kılıyorlar.
En önemlisi oyun 1080p olarak yeni nesle geçmiş durumda. Çözünürlük demek detay demektir ve GTA V işte bunun hakkını sonuna kadar veren bir oyun. Ekranda çizilen mesafenin de inanılmaz artması oyunculara daha derin daha gerçekçi bir oyun tecrübesi sunuyor.

Diğer önemli grafiksel gelişmeyse kaplamaların ve karakter modellemelerinin üzerinden geçilmesi oluyor. Zaten bugüne kadar tonlarca karşılaştırma videosu izlediniz, nasıl göründüğünü de biliyorsunuz. Yeni GTA V'in manzaraları bu yönüyle gerçekten muhteşem görünüyor. Şehir hayatından sıkılıp, kendinizi dağa bayıra vurduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Zaten siz gitmeseniz bile Trevor'u muhtemelen oralarda bir yerde sızmış olarak bulacaksınız.

GTA V, Dualshock'un imkanlarından da eğlenceli bir şekilde yararlanmayı biliyor. Telefon görüşmeleriniz sırasında karşı tarafın sesi Dualshock 4'ün minik hoparlöründen geliyor. Karakter geçişlerinde ve polis ararken Dualshock'un ışığı farklı renklere bürünüyor. Kuşkusuz çok gerekli değiller ama hoş detaylar. Özellikle karanlık bir ortamda polisler ararken elinizdeki cihazın da polis ışığına dönüşmesi sizi eğlendirecektir.

Oyunun çıkmasına aylar kala bir ekran görüntüsüyle ortaya çıkan FPS modu çok konuşulmuştu. PS3 üzerinde oyunu çoktan bitirmiş biri olarak en merak ettiğim özellik FPS modu olmuştu. Rockstar'ın neden çok iyi bir firma olduğunun en büyük kanıtlarından birisidir bu özellik. Çok iyi, çok güzel olduğu için söylemiyorum, adamların; "İşte Birinci şahısı ekledik, oh ne güzel!" demenin ötesinde, bunla hakikaten uğraşmış olmaları beni etkiledi.

Bu modu istediğimiz gibi özelleştirebiliyoruz. Hem farklı hareketler sırasında oyunun TPS/FPS arasında geçiş yapmasını seçebiliyorsunuz (araba sürmek, koşmak vb.) hem de hedef seçeneklerini ayarlayabiliyorsunuz. FPS modunun başarılı olması ve oyun içindeki tüm animasyonlara farklı bir bakış açısı (Yuh! İlk önce aşı yazdım :)) getirmesi, yenilenmiş versiyonlar sunduğunu iddia eden birçok başarısız Remastered oyununa açık bir ders olmuş.

Eğer oyunu PS3/Xbox 360 üzerinde deneyim ettiyseniz, oyunu yeniden satın almak için grafiksel gelişme ve FPS modundan daha fazla yenilik isteyebilirsiniz. GTA V, yeni eventler, yeni araçlar ve Michael'ın başrolde olduğu bir yan hikaye serisi sunuyor. 

Tüm bunların dışında ana senaryonun 30 saatlik devasa tecrübesi sona erince, yan görevler ve eventlerden de gına geldiğinde kendinizi atacağınız Online bölüm tamamen geliştirilmiş durumda. 

GTA Online bölüm artık 30 kişiyi destekliyor. İkinci olarak, deathmatch ve yarışlar oyuna eklenmiş durumda. Üstelik FPS modunu GTA Online ile de kullanabiliyorsunuz. Bu durum yarış oyunlarını kokpit içinden oynamayı sevenleri hayli tatmin edecektir. 

İşin kötü kısmıysa tıpkı ilk GTA Online gibi oyuncular yine servise bağlanmakta çok zorluk çektiler. İlk çıkışında yine oyuna giremedik, eski karakterlerimizi oyuna aktaramadık ve birçok oyuncu ön sipariş bonusu olan 500.000 doları alamamaktan şikayetçi oldu. Zaten GTA V'in belki de gözle görülen en büyük eksisi de bu oldu.


Sonuç! Sonuçlar önemlidir. GTA serisi önemlidir. Bir oyunun nasıl yeniden geliştirilip, yeni nesle sunulacağının en büyük derslerinden birisidir. Eğer PS3/Xbox 360 zamanı bu oyunu oynamadıysanız, zaten düşünmeyin bile, alın! Çünkü GTA V bugüne kadar yapılmış en iyi oyunlardan birisi ve yeni nesilde de durum hiçbir şekilde değişmiyor.

Genel olarak eski nesilden farklara değindiğimiz bu inceleme dışında, daha detaylı bakışlara göz atmak isterseniz:
Read More

Middle-Earth: Shadow of Mordor

Unknown 02:37 | , , , , , , , , , ,


Bu oyunu ne kadar zamandır bekliyorduk? Bir yıl? İki ay? Cevabınızı gerçekten merak ediyorum. Gerçekten sapasağlam, kendi ayakları üzerinde duran ve sadece ismin arkasına saklanmayan birOrta Dünya oyununu ne kadar zamandır bekliyordunuz?

Eğer kendi cevabımı verecek olursam: Battle for the Middle Earth’ün hatırı sayılır başarısını saymazsak, “En başından beri!”

Sanırsam ya orta iki ya da orta üç’e gidiyordum. Annem, kardeşim ve ben haberleri izliyoruz. Yeni gelecek bir filmden bahsediliyor. Fragmandan gösterilen kareler hayli etkileyici… Annem, “Vay be sonunda yapıyorlar, hakikaten Yüzüklerin Efendisi’nin filmi geliyor.” diye seviniyor. Ben ve kardeşim anlamaz bir şekilde ona bakıyoruz. 




Sonra, bize neşeyle Yüzüklerin Efendisi’nin tüm zamanların en sağlam fantastik kitaplarından birisi olduğunu anlatıyor. Kendisinin tuzu kuru tabi, okumuş etmiş… Neyse.

O zamanlar ne kadar harçlık alıyordum bilmiyordum. Tek hatırladığım üçüncü teneffüste bir simit ve bir şişe kola için yeterli olduğu. Hemen kitapçıya koşup kitabın fiyatını soruyorum. 8 milyon Türk lirası. Elimdeki paraya bakıp üzülüyorum ve kitapçıdan ayrılıyorum.

Kitabı kafaya takmışım bir kere, hayatımda ilk defa harçlıklarımı biriktirmeye başlıyorum. Kola olmadan kim ölmüş? Bazen simit bile gereksiz. YÜZÜKLERİN EFENDİSİ BENİM OLMALIYDI!

Bir buçuk hafta sonra, bu sefer kitapçıdan elimde hayatımı değiştirecek bir eserle çıkıyorum.
Kabul etmek gerek, Yüzüklerin Efendisi çok kitap okuyan bir çocuk için bile oldukça ağır bir edebi eser. Bazen zorlanarak bazen hayretlere düşürerek kitabı bitiriyorum. Ardından yine para biriktirip İki Kule, ardından da Kralım Dönüşü’yle üçlemeyi tamamlıyorum.

İlk film de tam o zaman vizyona giriyor ve artık kendimi kolcu sanmaya başlıyorum. Hatta lisede bu tarz kitapların saçmalık olduğunu söyleyen edebiyat öğretmenimle bile tartışıyorum.  




Yüzüklerin Efendisi’yle tanışmam ve Orta Dünya’nın sıkı bir takipçisi haline gelmemin hikayesi kısaca böyleydi. Eminim, herkesin bir Yüzüklerin Efendisi hikayesi vardır. Kitabın arkasında yazar ya:

Orta Dünya söz konusu olunca insanlar ikiye ayrılır; Yüzüklerin Efendisi’ni okumuş olanlar ve okuyacak olanlar… 

Şimdi de oyuncular ikiye ayrılıyor; Shadow of Mordor’u oynamış olanlar ve oynayacak olanlar…
Read More

Alien: Isolation (İnceleme) (PC)

Unknown 02:32 | , , , , , , , , , ,


Küçüklüğümden beri sayısız korku filmi izlemiş bir olarak yüzlerce farklı senaryoya, binlerce farklı ölüm sahnesine şahit oldum. O kadar çok korku filmi izledim ki, zamanla hissizleşmeye, normalde beni tir tir titretmesi gereken sahnelere gülüp geçmeye başladım. Evde tek yalnızken tüm ışıkları kapatıp, izleyene hacetini yaptırtan, uykularını kaçırtan filmlerin başına geçtikten sonra, “Tüm yapabildiğiniz bu mu ha?” diye yapım ekibine serzenişte bulunduğumu itiraf edebilirim.

Evin ücra bir köşesinden tıkırtı gelince telefona sarılıp, “Yardım edin!” diye bağıranları özenmeye başlamış, çocukken duyduğum korku hissini bir daha da yaşamayacakmışım diye düşünürken hiç ummadığım bir yerden aldım darbeyi, oyunlardan! Amnesia, Call of Cthulhu, Outlast gibi oyunları tecrübe edince gerçekte filmlerin değil, oyunların daha korkutucu olduğunu anlamam uzun sürmedi.


Benim için korkunun adresi artık oyunlar oldu. Yakın zamanlarda güncel bir oynanacak korku oyunları listesi oluşturdum. Listenin başına da Silent Hills’i, The Evil Within’i, The Forest’ı ve tabii ki Alien: Isolation’ı ekledim. Bayram telaşını atlattıktan hemen sonra, 80’li yılların bilim-kurgu ve gerilim dolu atmosferine giriş yapma imkanı yakaladım ve Alien: Isolation gerilim dolu atmosferi ile resmen beni benden aldı. Uzun zamandır yaşamadığım bir duyguyu, korkuyu iliklerimde hissettim!

Pişmiş tavuk Amanda Ripley

Hızlıca anlatmak gerekirse, Alien: Isolation ile 1979 yılının bilim-kurgu ve gerilim efsanesi Alien filminin içine resmen ışınlanıyoruz. Yönettiğimiz karakter, Alien filmlerinin başkahramanı Ellen Ripley’in kızı Amanda Ripley. Daha oyunun ilk sahnesinde, aynen annesi gibi efemine yapısı ve elinin de her türlü tamir işine yatkınlığı dikkat çeliyor. Annesinden uzun zamandır haber alamayan Amanda, karşısına çıkan ilk ipucunu takip ediyor ve devasa boyuttaki uzay gemisi Sevastopol’a giriş yapıyor. Ama ne giriş! Daha ilk dakikada tüm işler berbat oluyor ve yaşamla ölüm arasındaki gerilim dolu bir maceranın içinde buluyoruz kendimizi.



Heyecan yüklü açılış sahnesinin ardından hiç alışık olmadığımız bir oyun yapısı karşılıyor bizleri. Elinizi attığınız her cihazın bozuk olduğu, yörüngede bile nasıl durabildiğine hayret edilesi, devasa boyuttaki uzay mekiği Sevastopol içerisinde oradan oraya koşturup duruyoruz. Hiç de misafirperver olmayan ve yabancılardan nefret etmeyi ilke edinmiş mürettebat ise bizi görür görmez izzeti ikramda bulunacağına derhal silahına sarılıyor. İşin kötü yanı ise, elimizde ne doğru dürüst bir silah, ne de işe yarar bir ekipman var. Hal böyle olunca, bize kurşun yağdıran düşmanlardan mümkün olduğunca kaçmaya, saklanmaya ve etrafta bulduğumuz ıvır zıvırları bir araya getirerek de biraz daha hayatta kalmaya çalışıyoruz.



Dostum uzay mekiği demişsin, enkaz çıktı

Besmelesiz tersane çalışanları tarafından üre


tilmiş Sevastopol gemisi ise resmen uzayda süzülen bir enkaza dönüşmüş. Dokunduğunuz cisim elinizde kalıyor. Etraftaki her cihaz ya tamire, ya yedek parçaya ya da fazladan güce ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla yapmamız gereken görevlerin çoğu, pil almak için bakkala yollanan evin küçük kardeşi gibi etrafta dolanıp yedek parça bakmaktan ibaret oluyor. Zaten başımıza da ne geliyorsa bir yerden bir yere giderken geliyor ya!
Read More

Ryse: Son of Rome (İnceleme) (PC)

Unknown 02:21 | , , , , , ,




Oyunlarla haşır neşir olup, Crytek adını duymayan kalmamıştır diye düşünüyorum. Cevat, Avni ve Faruk Yerli tarafından kurulan Alman kökenli bu oyun firmasını ilk olarak 2004 senesinde Far Cry isimli efsanevi FPS oyunuyla duymuştuk. Türe kattığı yenilikler, fizik motoru ve grafikleriyle dönemi için efsane olmuş olan yapımın dağıtımcı firmasıysa Ubisoft'tu. 



Ardından Ubisoft ile yollarını ayıran Crytek, 2007 yılında karşımıza Crysis isimli yapımla çıkmıştı. Crysis, Far Cry'ın üzerine gelmiş olan pek çok yenilikle biz oyunseverlerin karşısına çıkmış ve FPS oyunları içinde gerçekten unutulmaz bir yer kazanmıştı. Crysis'in devamı olan, Crysis 2 ve Crysis 3 maalesef ilk oyunun başarısını tam olarak yakalayamıyordu. Elbette bu durum serinin devamının kötü olduğunu göstermiyor, sadece ilk oyunun ardından daha geri planda kalıyorlardı.


2013 Kasım ayındaysa, Crytek çok daha farklı bir yapımla oyunseverlerin karşısına çıkmıştı... Ryse: Son of Rome! Sadece Xbox One platformu için piyasaya sürülen yapım, aynı zamanda XBox One'ın çıkış oyunu olarak da geçiyordu. Fakat Crytek, Ryse ile beklediği ilgiyi yakalayamadı, yapım bir oyundan daha çok teknoloji demosu gibi gündeme getirildi.



Aradan geçen bir sürenin ardından Ryse: Son of Rome'un, PC platformu için geliştirildiği duyuruldu. Şimdiyse yapım PC kullanıcılarıyla buluşmuş durumda. Peki Crytek Xbox One'da yakalayamadığı başarıyı PC'de yakalayabilecek mi?



Kahraman Marius!



Yapımın hikayesi aslına bakarsak çok ilgi çekici özelliklere sahip değil. Hatta kısaca bir intikam hikayesi olduğunu söyleyebiliriz. Barbar'lar Roma'ya karşı savaş başlatırlar ve Marius'un ailesi bu savaşta ölür. Babasına verdiği söz ve intikam hırsıyla gücünü toparlayan Marius, tüm Barbar'ları yok edip, Roma'yı kurtaracağına söz verir. Böylece bizim oyundaki hikayemiz başlamış olur.




Evet, söylediğim gibi çok şaşırtıcı bir hikaye söz konusu değil ama bu hikayenin işlenişi ve gerçek olaylardan esinlenilmiş olması işleri biraz değiştiriyor. Sonuçta tarihte Roma İmparatorluğu'nun dönemi gerçekten büyük ve önemli bir yere sahip durumda.



Hızlıca maceranın içine girmemizin ardından, her Hack'n Slash oyununda olduğu gibi karşımıza çıkan düşmanları öldüre öldüre ilerliyoruz. Öldürmek burada biraz hafif kaldı sanırım, çünkü bu işlemi olabildiğince kanlı bir şekilde yapıyoruz. Kanlı yapıyoruz dediğim için aklınıza hemen gereksiz vahşet öğeleri gelmesin, düşmanlarınızı infaz ettiğiniz sahneler kesinlikle oyunun en büyük artılarından bir tanesi olmuş.
Read More

The Evil Within (İnceleme) (PC)

Unknown 02:15 | , , , , , , , , , ,

Karanlık korkusu, yükseklik korkusu, yaratık korkusu ve öcü korkusu gibi insanı dolaba kapanıp çıkmamak üzere oraya kilitleyebilecek her türlü olaya karşı inanılmaz hassas bir bünyeye sahibim. Ben korkak bir oyuncuyum arkadaşlar, net. Bununla gurur duymuyorum ama rahatsız olduğumu da söyleyemem. Korkmak iyidir, özellikle bilinmeyene olan korku, tüm bu tırsmalarımın odak noktasını oluşturur.


Hayatının ilk yirmi yılını evin içinde ışıklar kapalıysa yorgan altında bekleyerek geçirmiş bir insanım. Susadığı zaman ışıklar arasında hızla koşan ve geri dönerken hiçbirini kapatmayıp huzura eren bir kişiliğim.


Yıllarca, karanlıkta sandalye üzerinde duran kazağı hortlak, hayalet ve bin bir türlü musibet sandığım da doğrudur. Resident Evil oynarken gamepad’i televizyona fırlatan, Doom 3’te el feneri ve silahın ayrı olduğunu görünce oyunu kapatan ve yine de bundan gocunmayan biriyim. Bana ne, aynı yere koysalarmış, değil mi?



Bundan sadece iki sene önce Dead Space oynarken evden kaçtığım ise tamamen uydurmadır, aksini söyleyenlere itibar etmeyiniz. 



Benim bir korku oyununu bitirebilmem yanımdaki insan sayısı ve ışık seviyesine göre tamamen değişkenlik gösteriyor. Zamanında F.E.A.R’ı arkadaşımla yan yana oturup oynayarak bitirebilmiştim. Hatta oyuna girmeden önce arayıp eve geldi mi diye kontrol filan ediyordum. Yoksa mümkün değil oynamazdım.



Peki, tek başına kalmaktan bile korkan, korku oyunlarını aydınlıkta deneyimlemeyi tercih eden biri nasıl olurda kendini Evil Within için ofise kitler?        



Mazoşist olduğum sadece bir söylentidir.



Sanırsam doğru cevap Dark Souls 2. Ömrüm boyunca ben öyle bir gerilim yaşamadım. Bilinmeyene duyulan korkunun piksellere dönüşmüş haliydi From Software’ın Souls serisi. Aslen bir korku oyunu değil, Aksiyon/RPG türündeydi ama öylesine tedirgin ediciydi ki yaşadığım tek bir saniyeyi bile unutamıyorum.




The Gutter’a girdiğimde oyunu bırakmıştım, o derece. Fakat merak duygusu ağır bastı ve tüm korkularıma rağmen karanlığın içine daldım. Kararanlık derken gayet ciddiyim, meşale olmadan The Gutter siyah ekrandan oluşuyor. 



Elbette karanlığın sonunda ışığı gördüğümü söyleyemeyeceğim, daha fazla karanlıktan başka bir şey yoktu çünkü. Bazen karanlık yolcunuzla barışmanız ve kontrol altına almanız gerekir ya, öyle bir durum. (Gönderme de yaparmış, bak bak!)
Read More