OYUN TANITIMI: oyun

Pes 2014

Pes 2014 incelemeleri

FİFA 2014

FİFA 2014 OYUN İNCELEMELERİ

Assassin's Creed

Assassin's Creed:Revelations oyun İncelemesi

Need for Speed: Rivals

Need for Speed: Rivals videolu oyun incelenmesi

Mass Effect 3

Your Mass Effect 3 videolu oyun incelemesi

oyun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
oyun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Game of Thrones: Episode One - Iron From Ice (İnceleme) (PC)

Unknown 20:26 | , , , ,

Oynadığım tonla Telltale oyunundan sonra, sanırsam getirdikleri macera oyunu tarzını benimsemeye başlıyorum. Hayır, fikirlerim değişmedi ve değişmesi de mümkün değil. Macera oyunlarının altın çağından kalma alışkanlıklarım hala, 'Bu Adventure oyunu değil.' diyor ama nasıl desem, insan oynadıkça alışıyor işte.

Kısa bir süre önce teşrif eden Tales From the Borderlands beni birçok yönden şaşırtmıştı. Özellikle oyunun orijininde de bizi karşılayan grafik tarzı, bulunduğum hikayeye karşı hiç yabancı hissetmemi sağlamıştı. Yine Borderlands'e özgü mizah sosu, oyunu harika olarak nitelendirmeme yetmişti.


Game of Thrones: A Telltale Games Series

Ne oldu da Game of Thrones bu şekilde karşımıza çıktı, inanın bilmiyorum. Kesinlikle ve kati suretle kötü bir oyun değil. Telltale'ın usta kalemleri, hem dizi hem de Buz ve Ateşin Şarkısı'yla ortak yürütülen projede harikalar yaratmışlar. Hikaye anlatımı sizi 2 saatliğine de olsa alıp, entrikanın kol gezdiği topraklara götürüyor.

İlk kez Telltale oyunu bu kadar göze batıyor ve belli noktalarda insanı rahatsız bile ediyor. Diyorum ya, hikaye harika, hatta açılış sahnesi dillere destan.... Daha doğrusu olabilirdi. Görsel bütünlük sağlanamadığı için oyunun içine girmekte bazen gerçekten zorlanıyorsunuz.

Oyun, bizi dizilerde hiç anlatılmamış, sadece kitapları okuyanların bilebileceği bir hanedanın öyküsüne ortak ediyor. Forrester'ların Kuzey'in Savaşı'nda oynadıkları rolü değerlendirmek açısından da büyük bir eksikliği, kendi açısından tamamlamış oluyor.

Altı sekanslık ilk bölüm yukarıda da belirttiğim gibi 2 saate yakın bir oynanış zamanı sunuyor ve bize hem köylü hem de asil Forrester'ların kontrolünü veriyor. Forrester'lar ilk gördüğünüz andan itibaren size hiç yabancı gelmiyorlar çünkü bariz bir biçimde Stark hanedanı referans olarak alınmış. Bu durumu oyunun her saniyesinde hissediyorsunuz. İyi mi kötü mü, siz bir oyuncu olarak daha iyi karar verebilirsiniz -ki benim gayet hoşuma gitti.

Iron From Ice ile 3 karakteri yöneterek Game of Thrones dünyasına Telltale Games'in bakış açısından giriş yapıyoruz. Hem de ne giriş!

Açılış sahnesi ilk diyaloglardan itibaren sizi 'acaba?' (Diziyi izlemiş veya kitapları okumuşsanız) noktasına sürüklüyor ve gerçekten de tahmin ettiğiniz bir eylem gerçekleşiyor. Üstü kapalı, altı yuvarlak bir anlatım için özür dilerim ama lütfen... Burada Game of Thrones'tan bahsediyoruz, verebileceğim herhangi bir spoiler bile ölüm tehditleri almama neden olabilir.

Game of Thrones: A Telltale Games Series

Game of Thrones: A Telltale Game Series'e Lord Forrester'ın uşağı Gregor'u (Gared Tuttle) yöneterek başlıyoruz. Bildiğiniz gibi, Telltale oyunlarında genelde tek karaktere bağlı kalmayız, domuz çiftçisinin oğluyla bir miktar süre geçirdikten sonra Ethan ve Mira'nın da anlatacaklarını dinliyoruz. Hikaye, diyaloglar, sahne ve karakter geçişleri her zaman olduğu gibi ustaca hazırlanmış.

Açılış açılış diye tutturdum, en önemli olaydan bahsetmeyi az kalsın unutuyordum. Game of Thrones: A Telltale Game Series, HBO çıkışlı diziyle aynı jeneriğe sahip. O tanıdık müzik ve jenerik eşliğinde uçup gidiyor insan. Eminim ki ilerleyen bölümlerde diğer şehirler ve bölgeler de aynı mantıkla jeneriğe eklenecektir. Game of Thrones oyunun başka türlü başlaması beklenemezdi zaten.
Oynanış konusu merak edenler, boşuna beklemesinler çünkü Telltale Games kendi oynanış stili dışına çıkmamakta kararlı görünüyor. Halen etrafta dolanıp eşya topladığımız bölümler, diyaloglar ve aksiyon sahneleri olmaz üzere, oynanış 3 farklı dala ayrılıyor. Bunlardan en güdük olanı elbette eşya toplayıp, maksimum 15 saniyede çözülen bulmacamsılardan oluşan oynanış kısmı oluyor.

Aksiyon sahnelerinde bizden belli tuşlara zamanında basmamız isteniyor. Q'ya sürekli bas, sol tarafa bas, sağa atla, fareyi basılı tutup silahını kavra tadında ki oynanış ağzımıza bir parmak sahte bal çalmaktan başka bir işe yaramıyor.

Diyaloglar ise bambaşka bir alan. Telltale Games bu işi biliyor, bu işi iyi yapıyor ve hikayelerinin böylesine sevilmesinin tek nedeni de ustaca yazılmış diyaloglar ve seçim anları.


Game of Thrones: A Telltale Games Series

Rahat olun, iki arada bir derede kalmak deyimini sıkça yaşayacaksınız. Hatta ekrana boş bir şekilde bakıp size verilen diyalog süresinin bitmesine bile şahit olacaksınız. Game of Thrones, eserin kendine has gergin atmosferini sonuna kadar vermeyi başarıyor.

Peki, sorun ne? Sorun ilk görseller paylaşıldığından beri ortada, apaçık duruyor. Grafiklere söz söylemek, sadece hikayesiyle ön plana çıkmak isteyen bir yapım için abes kaçıyor gibi görünebilir ama değil. Oyunun çevre görselleri gayet güzel görünüyor, lakin karakterler, yakın plandaki kaplamalar ve animasyonlar felaket. Öyle böyle değil. The Walking Dead, Wolf Among Us ve Tales From the Borderlands'in cell-shade stiline alışmışken ani bir kararla daha gerçekçi bir tarzın benimseneceğini öğrendiğimde böyle bir şey beklemiyordum.

Yağlı boya ile boyanmış karakterler ve çevre daha ilk andan itibaren insanın gözüne batıyor. İnternette şöyle bir görüşe rast gelmeniz olası: Daha önce görmediğimiz karakterler aslında pek sorun yaratmıyor ama diziden hatırladığınız birçok sima foyayı ortaya çıkartıyor. Margaery Tyrell, Ramsay Snow gibi tanıdık yüzleri gördüğünüzde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Kötü görselliğe rağmen hikayeye odaklanırsanız, Game of Thrones size gerçekten sağlam bir senaryonun ilk parçasını hediye ediyor. Dizi oyuncularının seslendirmeleri sayesinde bazı noktalarda kötü grafikleri ve animasyonları bile göz ardı edebiliyorsunuz.

Game of Thrones: A Telltale Games Series

Bölüm boyunca her şey çok hızlı geliştiği için bazen "Ne oluyor yahu burada?" gibisinden durumlara düşmeniz de olası durum. O noktada Codex menüsü yardımınıza koşuyor ve kim nedir okuyup öğrenebiliyorsunuz.

Game of Thrones: A Telltale Game Series, Tales From the Borderlands kadar sağlam olmasa da güzel bir başlangıç yapmayı başarıyor. Eğer Game of Thrones evrenini çok seviyorsanız düşünmeden alın. Ha, ben oyununu oynamak istiyorum, bana ne kuzeyin krallarından diyorsanız da indirime filan girmesini bekleyin, çünkü oyun bu haliyle sadece dizinin takipçilerine hitap ediyor.
Read More

Metal Gear Solid V: Ground Zeroes (PC) (İnceleme)

Unknown 11:16 | , , , , , , , , , , , ,

Oyunlar artık hayatımızda o kadar önemli bir yer edinmiş ki, kendinizi oyunlardan koparamıyorsunuz. En azından bu benim geçerli diyebilirim. Geçen sene çıkan Metal Gear Solid V: Ground Zeroes'u suyunu çıkarabildiğim kadar oynadım.  Süresi ne kadar kısa olursa olsun, "MGS" harfleri benim için çok önemli bir hazine. Defalarca bitirmiş olmama rağmen, PC sürümü duyurulduğunda sanki bambaşka bir oyun geliyormuş gibi sevindim. Metal Gear Solid 2'den beri konsollara özel olarak piyasaya çıkan seri, artık yeni nesille birlikte, yıllar sonra PC'yi ziyaret etti. Biz de tabii ki boş durmadık ve incelemesinin başına oturduk.

Kept you waiting huh?


Hikayeye giriş yapmak gerekirse, Metal Gear Solid Peace Walker'dan sonra, 1975 yılında Big Boss, Chico'nun hayatta kaldığını öğrenir ve Snake buna göre hareket eder. Aradan geçen olaylardan da daha sonra Paz'ın okyanusta sürüklenirken kurtarılıp, Chico ile birlikte, Cheper grubu tarafından Camp Omega adlı bir bölgede esir olur. Bizim görevimiz de Big Boss olarak Chico ve Paz'ı kurtarmaktır. Zaten oyun kısa olduğundan daha fazla hikayenin detayına girmeyeceğim. Zaten doğal olarak ara sahnelerin az olmasından da dolayı, girmem mümkün değil. 


Belirttiğimiz gibi Metal Gear Solid 'den beri hiçbir MGS oyunu PC için çıkmamıştı. Bu yüzden kafalarda az çok soru işareti bırakmıştı. Yıllardır konsolda oynanan efsanevi yapımın, PC'de nasıl bir performans göstereceği merak konusuydu. Çıkışını yaptıktan sonra gerçekten de üzerinde uğraşılmış ve harika optimize edilmiş olduğu anlaşılıyor. İyi bir bilgisayarda, neredeyse tüm ayarlar yüksek kalitede inanılmaz iyi bir frame rate oranıyla karşılaşıyoruz. Bu konuda Hideo Kojima ekibini bir kez daha kutlamak gerektiğini söylemeliyim. Bu arada belirtmemiz gerek, Nvidia kartınız varsa oyundaki performanstan daha iyisini bulabileceksiniz.


Big Boss'u idare etmek gayet kolay!


Gelelim kontrollere, Metal Gear Solid 2'nin PC sürümü hatırlayanlar kontroller konusunda ne kadar sıkıntı çektiklerini hatırlarlar. Tabii, o zamanların oynanış mekaniklerinin farklı olmasından ve PlayStation 2'den port edilmiş ötürü bazı sıkıntıları vardı. Fakat Konami bunu da düşünmüş ki, aradan geçen uzun yıllar sonra Metal Gear Solid V: Ground Zeroes'un PC'deki basit bir porttan ibaret olmadığını bizlere göstermiş oldu. Ben oyunu oynarken, ilk başlarda az da olsa zorluk yaşamıştım. Ancak, bunca yıldır konsolda MGS serisini oynadığım için gayet doğal karşılamıştım. Fakat daha sonra alışınca, oyunun kontrollerinden de keyif aldım. Sizin de belli bir süre sonra kontrollere alışacağınızı varsayıyorum. 

PlayStation 4 ve Xbox One'daki sunulan görsellikle takdire şayan bir iş çıkaran MGS: V Ground Zeroes'un PC sürümü ise bize bu görsellikten biraz daha fazlasını veriyor. Özellikle netlik, uzak çizim mesafesi ve detay seviyesi oyunun PC sürümünde bir üst kademeye çıkmış. Fox Engine'in sunduğu ışıklandırmalar ve kaplamalar çok daha temiz bir şekilde bizleri karşılıyor. Özellikle 4K destekli bir monitörde oyunu deneyim ederseniz, gözleriniz resmen bayram edecektir.

Teknik anlamda önceki sürümlere göre karşılaştırma yaparsak, MGS V: Ground Zeroes'un PC sürümü birkaç adım daha önde diyebiliriz. PlayStation 4 sürümünü geçtiğimiz yıl denediğimizde, uzaktaki nesnelere yaklaşınca (çim ve ot gibi) tekrar ortaya çıkıyordu. Oyunu PC versiyonunda bu durum biraz daha aza indirgenmiş.

Her şey aynı, ama daha güzel


PlayStation 4 sürümünü daha önce incelediğimiz için daha fazla detaya girmek istemedik. Eksi olarak oyunun kısa bir oynanış süresine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ana görevler ortalama 2 saat sürüyor. Tabii, siz de daha kısa bir süre içerisinde bitirebilirsiniz. Eğer ben Metal Gear Solid'i bildiğim gibi yavaş ve tadında oynamak istiyorum derseniz, yan görevlerle birlikte oyunun oynanış süresini 8-12 saate çıkarabilirsiniz. Yan görevler aynı bölgede geçiyor. Sadece, farklı görevler ve zaman dilimleriyle tekrar oynanabilirliği arttırıyor. Bu da serinin hayranlarını tatmin edecek bir düzeyde olmuş. 


Dediğimiz gibi Ground Zeroes, ana oyunun sadece Prologue, yani giriş kısmını oluşturuyor. Eğer The Phantom Pain'e giriş yapmadan evvel oynanış mekaniklerini öğrenmek istiyorum diyorsanız, Ground Zeroes ile keyifli vakitler geçirebilirsiniz. Daha fazlası için, Metal Gear Solid V: The Phantom Pain'i beklemekten başka çaremiz yok.
Read More

The Talos Principle (İnceleme) (PC) Oyun değil, adeta bir sanat eseri

Unknown 11:13 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Dikkatini ver çocuğum... Sen topraktan yükseldin ve benim bahçemde yürümeye başladın..."

-Elohim

"Zeus, Europe'yi beğenir ve ilgisini ister. Bu yüzden boğaya dönüşüp kızın yanına gider. Önce hayvandan ürken Europe, önce kaçmak istese de, sonradan bu beyaz hayvanın muhteşemliğine kendini kaptırır. Korkusu tamamen geçen Europe, bir boğa görünümündeki Zeus'un sırtına biner ve beraber Girit'e giderler.

Burada, bir çınar ağacının gölgesinde Zeus ve Europe birlikte olurlar. Bu aşkın anısına Zeus çınar ağacını hiç yapraklarının solmamasını ve hep yeşil kalmasını sağlar. 

İlerleyen dönemde Europe, Zeus'a 3 oğul armağan eder (Sarpedon, Radamanthys ve Minos). Zeus bunun karşılığında kıza 3 hediye verir. (Görevi Europa'yı korumak olan, Hephaistos'un maharetli ellerinden çıkma bir robot, Talos, sağdık köpek Lailaps ve muhteşem, hedefinden şaşmayan bir mızrak).


Talos ikilinin aşkından esinlenilerek özel olarak yapılmış bir robottur. Hephaistos, Zeus'un isteği üzerine robotu, insan vücudunda ve boğa kafasıyla işledi. İnsan-makine ırkının son üyesi olan Talos'un görevi Girit'i ve Europe'yi korumaktı.

Hephaistos onu günde üç kez Girit sahillerini dolaşacak şekilde yapmıştı. Yıllarca adayı yabancı gemilerden başarıyla korudu. Sahilde bulunan kayaları gemilere atıyor ve onların parçalanmasına sebep oluyordu. 

Gemilerden kurtulup, adaya ayak basmayı başarabilenleriyse korkunç bir son bekliyordu. Talos, bronz bedenini önce alevlerde iyice ısıtıp, kor haline getiriyor, sonra da yakaladıklarını göğsüne bastırarak eritiyordu.

Talos, Argonautlar onun yaşam sıvısını boşaltıp öldürene kadar Europe'yi korumaya devam etti. "

***

Donuk bir şekilde ekrana bakıyorum. Ne söylersem söyleyeyim, ne anlatırsam anlatayım hislerimi buraya tam bir şekilde yansıtamam. The Talos Princible'la geçirdiğim her oyun sekansı sonrasında saatlerce yürüyüp düşünmek istiyorum. Sentetikleri işleyen onca oyun oynadım ama bir sentetik varlığın penceresinden insanlığa bakmam bugüne kadar hiç istenmemişti. Hiç bir oyun benden insan hayatını tüm aşamalarıyla, farklı formlarda yaşamamı istememişti. Amaçların mühür olduğu, ilişkilerin ekranın ardındaki bir yazı olduğu evrende hem bize uzak, hem bize çok yakın...

"Tapınağım seni bekliyor çocuğum, oraya git."

-Elohim

Talos Principle'ı özel kılan o kadar çok şey var ki... Derin bir mitoloji, insanı gerçekten düşündüren yoğun bir felsefe ve muhteşem hikaye anlatımı, yine aynı güzellikte bir bulmaca sistemiyle birleşince, son yıllarda oynadığınız en iyi macera oyunu ortaya çıkıyor.
Read More
Unknown 04:19 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Pes 2013 EfsaneOL İnceleme


Read More

Need for Speed: Underground 2 İnceleme

Unknown 02:55 | , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,



Need For Speed: Underground 2 



serisi 'Underground' temasıyla çok daha farklı ve ilk bakışta bilinmeyen soru işaretleriyle dolu yepyeni bir yöne doğru yönelmişti. Açıkçası bekleneni tam anlamıyla veremeyen Hot Pursuit 2'nin ardından oyun severler yapıma şüphe ile yaklaştı. İşte EA pazarlama dehası burada devreye girerek daha önce Test Drive 5, Midnight Racing gibi yapımlarla ilk sinyallerini aldığımız underground temasıyla bu güçlü kadronun ellerinde yıllarca oynanabilirliğini koruyacak nitelikte bir oyun yaratmak için kolları sıvadı. Her ne kadar basit mantıkla riskli görünse de şimdiye dek milyonlarca kopya satmış bir serinin arkasındaki dev kadro bu iş için fazlasıyla yeterli bir referanstı. Nitekim öyle de oldu ve yapım ilk çıktığı andan itibaren ilgi odağı oldu. Tofaş'larını BMW'ye benzetmekte üstüne olmayan ve Ferrarilere NOS yerine "çok yakıyor diye" LPG monte etmekten kendini alamayan sevgili halkım için de bu tema oldukça ilgi çekiciydi. Şaka bir yana bu oyundan sonra etrafta her sınıf ve türden modifiyeli araçları eskiye oranla çok daha sık görür olduk. Daha motorun çalışma prensiplerini net olarak kavramadan NOS gibi birçok terimi sözlüklerimize aldık. Önceden frenler zarar görmesin diye kullandığımız kapalı korunaklı jantları bir kenara bırakıp fren disklerini gösteren sanat eseri büyük jantlara ve az yanaklı geniş lastiklere modifiye ettik. Artık binek otomobil alırken bile hafif alaşımlı jantlara, sis farlarına, alüminyum çerçevelere ve xenon farlara dikkat eder olduk. Dahası bir anda modifiye yapan garaj firmaları ortaya çıktı ve dev bir sektör oluştu dersek sanırım yanlış olmaz.

Yine de yetmedi.. Öyle ki, motor sporlarına meraklı bir toplum olup çıkıverdik. O hevesle Dünya Ralli Şampiyonasını ve Formula 1'e ev sahibi olduk. Çok güzel organizasyonlar düzenledik ve düzenlemeye de hazırlanıyoruz (oldukça da iddialıyız). Otomotiv sektörümüz ihracat ve ithalat rekorları kırdı. Şehirlerimizde 'geleneksel' sıfatıyla drag yarışları bile düzenlenmeye başladı. Ve dahası geçen gün altındaki modifiye Peugeot'suyla beni taciz edip sollamaya çalışan bayan aracımın arkasındaki parlayan 911 rakamlarını ve Turbo yazısını görünce çevre yoluna sapmak durumunda kaldı. (pardon bu rüyaydı... unutun) Tüm bunlar aslında bir iki sene içerisinde birden gerçekleşmemiş olsa da bu oyun içimizde varolan yatkınlığı bir şekilde ortaya çıkaran önemli dönemeçlerden biriydi.


Kitleler üzerinde bu düzeyde etkili olan bir yapımın devamı da gelmekte çok gecikmedi aslında. Hayalleriyle yanıp tutuşan bekleyenlerini çok üzmeyen saygıdeğer yapımcı, Need for Speed: Underground 2'yi oyun severlerle buluşturmakta gecikmedi. Ancak büyük bir hayran kitlesine sahip bir oyun için beklentiler de bir şekilde çok daha yükseklere taşındı. NFS: Underground 2'nin bu kez bize kanıtlaması gereken birçok şey var. Çoğumuz için 'şaheser' niteliğindeki bir yapımın devam oyunu bize çok daha fazlasını sunmak ve mükemmelliğe yaklaşmak zorunda. Aslına bakarsanız Underground 2'nin bunu fazlasıyla sağladığını çok irdelemeden ilk bakışta görmek mümkün. Girişteki olağanüstü video bunun en net kanıtı ve kısa bir özet niteliğinde. Olağanüstü grafik ve ses altyapısı ve takdire değer oynanabilirliğiyle karşımızda yepyeni safkan bir NFS şaheseri var. Hadi biraz daha derinlere inelim...



Resmin boyutu 52% (500x375) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (1024x768) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: need_for_speed_underground_2_2.jpg]


Önceki yapımda şehirde yenilmezliğini kanıtlayan karakterimiz arkasında soru işaretleri dolu esrarengiz bir kaza geçirir. Psikolojik olarak derinden etkilendiğimiz için değişikliğe ihtiyacımız olduğunu düşünen önceki oyundan yakından tanıdığımız Samantha, karakterimizi yakın arkadaşı Rachel'in (Brooke Burke) yaşadığı 'Bayview' adlı metropole gitme konusunda ikna eder. Bayview şehri kahramanımızın her şeye yeniden başlaması için büyük bir fırsattır. Rachel'ın da yardımıyla Bayview'in sokaklarında hız ve adrenalin dolu uzun geceler böylece başlamış olur. Oyun boyunca yine ilk yapımda olduğu gibi en iyi olmak için kıran kırana mücadele ediyoruz. Hikaye, çizgi roman benzeri ara videolarla ve kısa ara animasyonlarla olabildiğince desteklenip sürükleyici hale getiriliyor.

[Resim: images?q=tbn:ANd9GcRY6uW3Knrn3M48XLh4FnB...pX43gN9sPw]



[/align]

Underground 2'nin göze çarpan ilk özelliği önceki yapımın aksine şehrin tümünde serbest dolaşabilmeniz. Yapımcının 200 km'den fazla yol kullandığı şehirde ilk yapımdaki gibi oyunun arabirimini kullanmak yerine şehrin etrafında düzenlenen yarışlara katılmak için ya da aracınıza parça almak için belirlenen noktaya gitmemiz gerekiyor. Yapım bu haliyle görsel efektlerle makyajlanmış bir Grand Theft Auto'yu andırıyor dersek kötü bir benzetme yapmış olmayız. Ancak tabi ki derin farklılıklar söz konusu. Serbest dolaşımda haritanın bir ucundan diğerine yarış aramak istemeyen oyuncular için ise önceki yapımdaki gibi o an aktif olan yarışları görüp doğrudan katılabileceğiniz menü sistemi bulunuyor. Garaj menüsünde 'World Map' kısmından bu seçeneğe ulaşmak mümkün.

[Resim: need-for-speed-underground-2_133127.jpg]


Yapımcı birçok açıdan yaşayan bir şehir duygusunu başarıyla oyuncuya sunuyor. Aslen dört büyük bölgeye ayrılan şehrin her köşesi farklı bir karakteristiğe sahip. Şehir merkezinde gösterişli gökdelenler çevre düzenlemeleri ve geniş yollar bulunurken dış mahalleler ise daha sakin, dar, karanlık ve sade. Her türlü oyuncuya hitap edebilecek yol düzenlemeleri otoyollar, sert dönemeçler, yokuşlar, viyadükler ve dar sokaklar eşsiz bir sentez halinde oyuncuya sunulmuş. Aracınızla dar sokaklarda estetik dönüşler yapabilir ya da motorun sınırlarını şehri çevreleyen uzun otobanlarda zorlayabilirsiniz. Serbestlik duygusu bu olsa gerek. Her ne kadar yayalar olmasa da akan trafik, etrafta dolaşan diğer modifiye araçlar, rengarenk ışıklandırmalar ve çevredeki sesler size yaşayan bir şehrin varlığını hissettirmeye yetiyor.



Resmin boyutu 61% (500x400) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (1280x1024) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: Need-For-Speed-Underground-2.7.jpg]


Şehir içerisinde yolumuzu ekranın sol altındaki mini haritanın yardımıyla buluyoruz. Bu kısımda daha sonra detaylı bir biçimde değineceğimiz yarış türleri ve çevrede aracımız için modifikasyon yapabileceğimiz farklı merkezlerin konumunu belirlemek gayet basit. Bu küçük haritaya ek olarak yapımcı 'm' tuşuyla erişilebilen özelleştirilebilir bir 'world map' seçeneği de sunuyor. Bu kısmın özelliği tüm şehri ya da mahalleleri ayrı ayrı seçebilmeniz ve küçük haritadaki yer işaretlerinin ne anlama geldiğini buradaki künyeden öğrenebilmeniz. Bunun yanında oyunda yön bulmayı kolaylaştırmak adına GPS sistemi eklenmiş. Bu sistemle gitmek istediğiniz yeri büyük haritada belirledikten sonra bu özellik sayesinde ekranın üst kısmında size varmak istediğiniz yere en çabuk gidebileceğiniz yönü gösteren sesli uyarı özelliği de bulunan bir ok yardımcı oluyor. Örneğin zaman sınırlı yarışlarda varmak istediğiniz yerin logosuna haritadan tıklayıp GPS aktif hale getirirseniz yolu bulmakta sıkıntı yaşamıyorsunuz. Aksi takdirde karmaşık yollara alışmadan yön bulmak epey dikkat gerektiriyor. GPS özelliğinin sorunsuz kullanımıyla gayet ilgi çekici ve yararlı bir özellik olduğunu düşünüyorum.


[Resim: 1099603992.jpg]


Oyunda birçok bağlantımızı cep telefonu aracılığıyla kuruyor, yeni modifikasyonlar, oyun ipuçları, yeni araçlar ve yarışlarla ilgili SMSler ve çağrılar alıyoruz. Ayrıca Rachel'la bağlantımızı da yine bu sistemle sağlıyoruz. 'Tab' tuşuyla kullanılan bu sistem sayesinde aracınız için en güncel parçaları çıktığı gibi haber almak mümkün. Üstelik burada biriken mesajların kafa karıştırmaması için mesajlar 'inbox'un yanında farklı klasörler halinde güncellik sırasına göre sıralanıyor; böylelikle ihtiyacınız olan bilgiye rahatça erişmek mümkün hale gelmiş. Az önce değindiğimiz 'GPS World Map' ve bu servis birbirlerini mükemmel bir biçimde tamamlıyor.


Kariyer modunda önceki yapımdan bildiğimiz Circuit, Sprint, Drag ve Drift modlarına ek olarak yeni yapımda StreetX ve Underground Racing League adlı iki yeni modda oyunseverlerin beğenisine sunulmuş. Kariyer modunda bahsettiğimiz yarışlarda hem aracımızı modifiye etmek için para kazanıyor, hem de 'reputation points' kazanarak şehirdeki saygınlığımızı arttırıyoruz. Kariyer durumumuzu gösteren ve oyun içerisinde serbest dolaşım modundayken 't' tuşuyla açılan bilgi ekranını kullanarak şu ana dek kazandığınız yarış ve ödüllerin detayları, aracınızın görsel puanları (yıldızlar şeklinde) gibi birçok detaya ulaşmak mümkün. Özellikle aracınız için 10 yıldıza kadar görsel puan alabiliyorsunuz. Bu kısım ayrıca durumunuzla ilgili işe yarayan çok sayıda istatistik bilgiyi de barındırıyor.

Puanım:8.5
Read More

Assassin's Creed:Revelations İnceleme P:9.5

Unknown 02:55 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,

[Resim: txd9g.jpg]


[Resim: txdc9.png]

Tarihi olayları izlemek, dinlemek ve okumak benim için her zaman zevkli bir uğraş olmuştur. Tarihi çok severim ancak bazılarının düşündüğü gibi olayların yer ve özellikle zamanları ile ilgili bir tarihi değil daha çok gizemli ve uzun bir zamana yayılmış olayları. Kısacası hikaye kısmını. Yani bana Karlofça antlaşmasının tarihini veya Pasarofça’nın maddelerini sorsanız bilmem ancak Osmanlı’nın nasıl yükseldiğini, Fatih’in İstanbul fethinden önce ve sonra neler yaptığını, gizli anlaşmaları, çoğu yerde yazılmayan olayları, gelişen olayların gizli nedenleri, vs. gibi şeyleri sorabilirsiniz.



[Resim: txdbj.jpg]

Nitekim tarih aslında gerçek hikayelerden oluşmaktadır ve bu hikayelerin çoğu da bizlere belli bir seviyede anlatılır. Tarih boyunca ortaya çıkmamış bazı gerçekler vardır ki hala dünyamızı etkilemekte ve hala insanlıktan gizlenmektedir. Bunlar çoğu zaman birer mitmiş gibi anlatılmaya çalışır, çoğu zaman da bahsedilmesine bile şiddetle karşı çıkılır.



[Resim: txdd8.jpg]

İşte beni en başından beri Assassin’s Creed serisine çeken de bu olmuştu. Onun gizemli hikayesi açıkası bütün oyunlarını hiç sıkılmadan oynamamdaki en büyük sebeptir. Tarihi gerçeklerden ve efsanelerden yola çıkarak hazırlanmış bir hikayenin içindeki gizemler, tahmince sadece benim değil bu serinin tüm hayranlarının esas odak noktası olmuştur. Yeni oyunlarla birlikte ekstra özellikler geliştirilmiş, oyun daha varyasyonlu ve daha eğlenceli bir hale bürünmüş olabilir, ancak bir terzi dükkanına yatırım yapmak hiçbir zaman Vatikan’nın altındaki gizli bir odada Junoile konuşup eski dünyanın sırlarını öğrenmek kadar heyecanlı olmamıştır.



[Resim: txdf5.jpg]

Şimdi ise hikayede serinin içimize işleyen kahramanı Ezio ile ilgili son kısıma geldik. Üstelik bu seferki oyun, dünyanın geri kalanını bilmem ama, Türk oyucular için ayrı bir öneme sahip. Nitekim Avrupa’nın incisi İstanbul yeni oyunumuzun başrolünde bulunuyor.[/align]




Her turist bir değil tabi
: AC Revelations temelde Brotherhood ile aynı mekanik yapıya sahip bir oyun. Oyunda teknik anlamda çok fazla bir değişiklik olduğunu söyleyemeyiz. Savaş mekaniği, oynanışı, sunumu itibari ile Ubisoft güzel tutturduğu bir çizgiden kalitesini arttırarak ilerliyor. Yine güzel öldürme animasyonları, çatılardan atlamalar, zıplamalar ve yine her tarafımızda bulmacalar mevcut, ancak elbette Brotherhood’un %100 aynısı da diyemeyiz.


[Resim: txdhh.jpg]

Her şeyden önce karakter modellemelerinde oldukça sağlam bir gelişim olduğunu daha ilk andan Desmond’ın suratında fark ediyorsunuz. Yüz mimikleri, hatları, yüz renginin bölgelere göre değişimi eski oyunlara nazara bir kat daha iyi diyebiliriz. Her ne kadar eski tipinden biraz farklı gelse de insana, yeni Desmon’un görsel özellikleri eskisine nazaran çok daha iyi. Aynı şeyi Ezio için de söylemek mümkün elbette. Hoş, ellili yaşlardaki hali ne kadar hoşunuza gider bilmiyorum ama eskiye nazaran görsel açıdan kesinlikle farklı bir Ezio çıkıyor karşımıza. Sanki Ubisoft yılların verdiği yükü ve bilgeliği olabildiğince yüzüne yansıtmaya çalışmış Floransalı kahramanımızın.



[Resim: txdj3.jpg]

Karakterleri bir kenara bırakıp assoliste gelecek olursak o konuda da Ubisoft bizleri hayal kırklığına uğratmıyor sağ olsun. İstanbul 1500’lü yıllarda tam olarak nasıldı açıkçası çok detaylı bilmiyorum ancak Revelations’da karşıma çıkan İstanbul’un kesinlikle o yılları yansıttığını söyleyebilirim. Şehrin tüm bölgelerindeki o canlılık, o otantik hava, cumbalı evleri görünce ciddi anlamda içiniz bir hoş oluyor. Bu arada hemen söyleyeyim oyunda şehre hem İstanbul, hem Constantine, hem de Konstantinyye şeklinde hitap ediliyor.



[Resim: txdjj.jpg]

Anlattıysam Ne Mutlu Bana
Read More

NBA 2K14 İnceleme

Unknown 02:54 | , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,







NBA Live piyasadan çekildi ve meydan tamamıyla NBA 2K serisine kaldı.”

Sizce bu iyi bir gelişme miydi? Bana sorarsanız hayır, değildi. NBA Live’ın çekilmesi NBA 2K’yı basketbol oyunlarında tekel haline getirdi. Tekelleşen oyunlarında maalesef kendilerini geliştirmeme gibi kötü huyları oluyor. Neyse ki EA Sports sonunda iyi haberi verdi ve NBA Live’ın bu sene geri geleceğini duyurdu. Üstelik de oldukça iddialı bir şekilde. Yani bu demek oluyor ki Live ile 2K arasındaki rekabet geri döndü. (Yaşasın rekabet!) Peki, bakalım bu rekabetin NBA 2K14 üzerindeki yansıması nasıl olmuş?

“Aaa, İstanbul diyor, aaa Efes diyor, aaa Fenerbahçe…”

NBA 2K serisi adına 2K14’te olan en büyük gelişme özellikle biz Türk oyuncular için oldukça sevindirici. Oyunda artık Avrupa takımları da yer alıyor. Ancak en önemlisi ülkemizi temsilen bizden iki takımın da oyunda yer alması. Evet, Anadolu Efes ve Fenerbahçe Ülker, NBA 2K14’te seçilebilir takımlar arasında. Üstelik bana kalırsa oyuncu tiplerinden, güçlerine kadar oldukça başarılı bir şekilde oyuna yedirilmişler. Yani, “Aman nasıl olsa Avrupa takımları, salla pati ekleriz,” diyerek geçiştirmemişler ve sonucunda iki Türk takımı nur topu gibi oyuna eklenmiş ve hazır olarak bizleri bekler vaziyette.

http://i.ytimg.com/vi/E5cDtPp2Qnc/hqdefault.jpg
[Resim: xnba-3_1.jpg.pagespeed.ic.PpvOkjwwry.webp]

Tabii Avrupa takımlarının oyuna eklenmesi onlara özel oyun seçeneklerinin yoğun olduğu anlamına gelmesin. Şimdilik sadece eklenmesi bile yeter diyor, önümüzdeki NBA 2K oyunlarına bakıyoruz.

Hazır takımlardan girmişken bir çok klasik NBA kadrosunun da oyunda yer aldığını belirtmeliyim. 90’ların Magic Johnson’lı Lakers kadrosu ve klasikleşmiş Pippen’lı, Rodman’lı ve Jordan’lı Chicago Bulls kadrosu oyunda seçilebilir takımlar arasında kendine yer buluyor. Tabii bunların yanında daha pek çok klasik takımda emrinize amade.

“Lebron ile Bir Gün”

Takımların ardından oynanış elementlerine geçmeden önce NBA 2K14 ile seriye yeni bir modun da eklendiğini belirtmek gerek. Yapımcı firma NBA 2K12’de Jordan ile yaptığını bu sefer Lebron James ile -biraz da tarz değiştirerek- yapıyor. “Lebron: Path to the Greatness” isimli mod ile Lebron’un kariyerinde yer alabiliyorsunuz. Ancak bu modu belki de en farklı kılan nokta sizlere fantastik maçlar yapma şansı tanıması. Örnek olarak; Dwight Howard ile beraber omuz omuza verip, Wade ve Rose ikilisini alt etmeye çalışabiliyorsunuz. Bu gibi farklılıklar modu cazip kılsa da NBA 2K12’de yer alan Jordan moduyla kıyaslanınca maalesef oldukça sönük kalıyor. Üstelik diğer modlarda save yapabilip, Lebron modunda save yapamamız da ayrıca bir eksi olarak bu modun hanesine yazılıyor.

[Resim: xnba-lebron.jpg.pagespeed.ic.DI_BvypWAk.webp]

Madem modlardan başladık, modlardan devam edelim. Genel olarak oyundaki modlar arasında aşina olmadığımız bir yenilik yok. Sadece mevcut oyun modları üzerine geliştirmeler yapılmış. NBA 2K serisindeki en favori oyun modumdan örnekler vererek konuyu biraz daha açabilirim.

Tek oyuncu alarak kariyer yaptığımız My Player (My Career) kısmı her zamanki gibi yerli yerinde duruyor. Hatta oyunu ilk açışınızda ilk karşılaşacağınız ekran kendi karakterinizi yarattığınız ekran olacak. İsterseniz hemen kendinize bir karakter yaratabilirsiniz, isterseniz de oradan mevcut bir karakter seçip, daha sonra karakterinizi düzenleyebilirsiniz. Karakterinizi yaratmanızın ardından gireceğiniz kariyer moduysa temel mantığını koruyor. Yine oyuncunuzu NBA yıldızlarından biri haline getirmeye çalışıyorsunuz. Zaten 2K Sports’ın bu modu eski serilerde de oldukça seviliyordu. 2K14’te de aksi bir durum söz konusu değil. Her şey yerli yerinde.

[Resim: xnba-my-player.jpg.pagespeed.ic.uWesXuuVDZ.webp]

Draft öncesi menajerler ile konuşma, draft heyecanı, ilk maça çıkış gibi detaylar size heyecan vermeye devam ediyor. Gerçek anlamda NBA’de olduğunuzu hissettiriyor. Ancak maç sonu ve pre-draft zamanı karşımıza çıkan konuşmaları hızlı geçme şansımız olsa daha da iyi olurmuş. Çünkü inanın her an o konuşmaları dinleyecek motivasyona sahip olamıyorsunuz. Çoğu zaman konuşmalar çıktığı gibi bilgisayarımın başına geri dönüp, konuşmalar bitene kadar internette gezindim. (Zaten konuşma sonunda konuşmanın tam bir metnini çıkarıyorsun, ne diye uzatıp da zorla konuşmaları dinletiyorsun ki!)

“Tip yok ama hareketlerin, tavrın düzgün.”

2K Sports, iyi başardığı şeyi koruyarak ve geliştirerek NBA 2K14’e de taşımış. Oynanış her zamanki 2K kalitesinde. Hareketler, animasyonlar olabildiğince gerçekçi. Üstelik yeni gelen özellikler ile beraber kontrolün sizde olduğunu daha iyi hissediyorsunuz. Özellikle hızlı bir şekilde artistik paslar atmanıza yarayan, doğrudan asiste yönelik paslar NBA 2K14’ün hücumlarına renk katmış. Kontrolcünüzün arka tetik tuşuna basılı tutarken sağ analogla nereye yön verirseniz pasınız da o doğrultudaki takım arkadaşınızla buluşuyor. Özellikle fastbreak’lerde ve alçak post’ta oyuncunuzu topla buluşturmada oldukça işe yarar bir özellik.

Resmin boyutu 8% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (542x305) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: nba-2.jpg]


Kontrolcünüz ile oyuncunuzun hareketlerini birleştiren bir diğer güzellik ise sağ analog ile yaptığınız hareketler. Sağ analogunuz ile nereye yön verirseniz oyuncunuzun da ona göre bir hareket çıkarması ve rakibini egale etmeye çalışması oyundaki akıcılığı ve gerçekçiliği birkaç derece daha arttırmış.

Oyunda yer alan savunma sistemi de oldukça elden geçmiş. Yapay zekanın size karşı savunması artık daha acımasız. Şutlarınızı bloklamaktan çekinmiyorlar. Oyun içindeki mücadeleyi arttırsa da bu durumun Goaltending sayısını arttırdığını da söylemeliyim. Bazen bir NBA maçı için abartı sayılabilecek derecede Goaltending ile karşılaşıyorsunuz.

Oynanışın bu kadar akıcı olmasını sağlayan asıl konulardan biri de animasyonlar. 2K’nın başardığı bir diğer önemli iş de her zaman için animasyonlar olmuştur. Uzaktan seyreden bir insan bir an için ekrandakinin gerçek maç olduğunu düşünebilir. (Yaşanmıştır.) Animasyonlar bu sene de üstüne koyarak gerçekçiliğini katlamış. Belli başlı oyuncuların gerçekteki şut animasyonları birebir alınmış ve oyuna aynı şekilde aktarılmış. Bunun dışında gerek savunmada gerekse de hücumda fiziksel mücadeleyi artık daha da iyi hissediyorsunuz. Animasyonlardaki kalitenin korunması ve artması seyirciler için de geçerli. NBA 2K14 seyircileri oldukça hareketli ve canlı. Üstelik hem ses olarak hem de görüntü olarak. Şöyle fırsat bulup da maç esnasında taraftarlara baktığınızda birbirinden farklı görünen ve hareket eden taraftarlar görmek benim kadar sizi de mutlu edecektir.

Resmin boyutu 8% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (542x305) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: nba-4.jpg]


Animasyonlar ve seyirci detayları için yaptığım iltifatları maalesef oyunun grafikleri için yapamayacağım. Aslında grafikler genel olarak atmosferi oldukça iyi yansıtıyor. Fakat iş karakter detaylarına geldiğinde NBA 2K14 oldukça eski gözüküyor. Fakat dediğim gibi eğer karakterlerin çok içine girmezseniz çok rahatsız olacağınızı sanmıyorum. Sonuçta maç esnasında grafikler oldukça tatminkar kalıyor.

“Sunum, atmosfer, animasyon.”
Aslında kısaca özet geçmek gerekirse NBA 2K14, bir devrim yaparak karşımıza çıkmıyor. Ağabeylerinin yolunda giderek mevcut olan sistemini koruyor ve irili ufaklı yeni özellikler ekliyor. Bunun yanında sunumu kuvvetlendirmesi de cabası oluyor. Ancak bizleri tatmin edecek yeni modlar sunmaması (Lebron modu o kadar da iyi değil maalesef) gibi eksikleri de var.. Tabii bunun yanında grafiklerin de artık eskimeye başlaması bazı oyuncuları üzebilir. Fakat sonuç olarak, bir basketbol oyunu arıyorsanız şu anda bakmakta olduğunuz oyunun, görebileceğiniz en iyi basketbol oyunu olduğu gerçeği değişmiyor. O yüzden, biri tahtı devralana kadar, en iyisiyle yolumuza devam edelim.
Read More

FIFA 14 İnceleme

Unknown 02:54 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,



Geçtiğimiz yıllarda çıkan FIFA oyunları seriye Impact Engine adlı çarpışma motoru, Tactical Defending isimli savunma sistemi ve ilk dokunuş kontrolü gibi oldukça önemli yenilikler getirmişti. FIFA 14’te ise bu tip bir yenilik yok, fakat belki de önceki oyunlardan çok daha fazla kendini geliştirmeyi başarmış bir oyun duruyor karşımızda.

Açıkçası ben, yukarıda saydığım, FIFA serisini derinden etkileyen yeniliklerin benzerinin FIFA 14’te olmayacağından dolayı oyuna biraz soğuk yaklaşmıştım. Yayınlanan videoları seyrediyor, ama FIFA 14’ün FIFA 13’ten çok da farklı olacağına inanmıyordum. Demoyu ilk defa oynadığımda ne kadar çok yanıldığımı anlamıştım. Tam sürüm elime geçtiğindeyse EA’i arayıp özür dilemeyi bile aklımdan geçirdim.

[Resim: fifa-14-inceleme-3.jpg]

Her Şey Daha Gerçekçi Bir Futbol Oyunu için

FIFA 14’ün en çok hoşuma giden noktası oyunda eksik olduğunu düşündüğüm çoğu noktanın bu seneki oyunla birlikte giderilmiş olması oldu. Bunlar başta olmak üzere oyundaki yeniliklere teker teker değineyim.

FIFA serisinde belki de en çok aradığım özellik pasların tokluğuydu. Daha önceki FIFA oyunlarında pasların oyuncudaki hakimiyeti yerinde olsa da, gidişleri yavaş ve tokluk hissi azdı. FIFA 14’te ilk fark ettiğim yenilik de gelişen paslar oldu. Artık paslar daha hızlı gidiyor ve bu sayede tokluk hissi artmış. Buna paralel olarak ara pasların inanılmaz seviyede geliştiğini söylemeliyim. Önceki FIFA’larda paslar yeterince hızlı olmadığından özellikle uzun ara pası atmada büyük sıkıntılar yaşıyordum. FIFA 14’le birlikte ara pasların da hızları artmış ve oyuna etkileri artık çok daha büyük.

Ara paslarının etkisini arttıran önemli detaylardan biri de yapay zekanın gelişmiş olması. Güçlü takımlarla oynarken takım arkadaşlarınızın yapay zekalarının savunmanın arkasına kaçmak için her saniye başı delik aradığını rahatlıkla fark edeceksiniz. Yapay zekanın geliştiği bir diğer nokta da takım baskısı. Gol bulmak isteyen takımlar artık önde toplu halde baskı kuruyor. Eski oyunlarda sıkça rastladığım defansta pas yaparak skora yatma sorunu bu sayede tarih olmuş.

Bir futbol oyununun olmazsa olmazı şutlarsa bu sene de üstüne bir şeyler katarak gelmiş. Yeni getirilen ‘saf şut sistemi’ sayesinde şutlar daha çeşitli ve daha serbest hissettiriyor. Bu çeşitlilik sayesinde artık her şut daha önce görmediğiniz gollere kapı açabilir.

Paslardan bahsettim ama ortalara değinmeyi unuttum. FIFA 14’te açacağınız ortalar eskisine göre daha sert ve falsolu gidiyor. Ceza sahası içinde de mücadele artmış durumda. Önceki oyunlarda çoğunlukla rahat bir şekilde topa kafa atan oyuncular artık savunma oyuncularıyla daha fazla haşır neşir oluyor.

Daha Fazla Yenilik

FIFA 14’le birlikte kontrollerde bazı değişiklikler yapılmış. Artık çalım hareketleri yapmak için L2 (LT) tuşuna basılı tutmadan sağ analoğunuzla hareketlerinizi yapabiliyorsunuz. Koşar durumdaykense L2’ye basmak zorundasınız, yoksa yine eskisi gibi oyuncunuz depara kalkıyor. L2 tuşundaki zorunluluğunun kalkmasının ana sebebi artık o tuşun farklı bir işlevi olması. Koşmadığınız müddetçe L2’ye basarsanız kontrol ettiğiniz oyuncu topu koruma halinde rakiple topun arasına geçiyor. Bu değişiklik topu korumaya yönelik hoş bir yenilik olmuş.

PES 2014’te olduğu gibi FIFA’ya da yeni depar sistemi getirilmiş. Bu sistem PES’le aynı şekilde işliyor. Hızlı koşularda ani dönüş yaptığınızda artık o yöne kademe kademe gitmek yerine doğrudan dönüyorsunuz. En baştaki alışma evresini atlattığınızda bu yeniliği çalım atmada bile kullanabilirsiniz.

Resmin boyutu 21% (500x286) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x360) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: fifa-14-inceleme-2.jpg]


FIFA 14’te en çok hoşuma giden yönlerden biri oyunun hantallaşması oldu. Oyuncular artık daha hantal ama bu iyi yönde bir hantallık. Atak yaparken de savunma yaparken de bu hantallığı hissedebiliyorsunuz. Bu değişiklik oyuna alışma sürecini uzatıyor ama alıştığınız zaman oyundan alacağınız zevk çok daha fazla olacak.

Biraz da diğer ufak tefek hoş yeniliklerden bahsedeyim. Önceki oyunlarda nefret ettiğim insanüstü falsolar artık doğru düzgün bir şekilde yapılmış. Taçtan oyuna topu sokuş daha akıcı ve belki de en önemlisi menüler çok hızlanmış. Eski oyunlardaki ağır menülerden (takım kadrosu ekranı hariç -orası hala ağır-) eser kalmamış. Maç içerisinde oyunu durdurup sağ analogla hızlı taktik değiştirme seçeneği de hoş bir yenilik olmuş doğrusu.

Biraz da Modlara Bakalım

Kariyer modları da elden geçirilmiş bir diğer kısım olmuş. Halihazırda zaten kaliteli olan menajerlik modu FIFA 14’le birlikte, sizin verdiğiniz komutlar doğrultusunda oyuncu arayan çalışanların eklenmesi gibi detaylarla daha da gelişmiş. Kendi oyuncunuzu yaratıp yönettiğiniz Be a Pro modu ise artık çok daha iyi. Önceki FIFA’larda çok zayıf bulduğum bu mod FIFA 14’te sonunda adam edilmiş. Fiziksel özellikleriniz ve seçtiğiniz pozisyonla belirlenen güçlerinizin ortalamasının 67 civarında olduğu bu modda, sıradan bir takımda parlamaya başlayan genç yıldız olduğunuzu artık daha iyi hissedebiliyorsunuz.

Teknik olaraksa, eklenen yeni animasyonlar haricinde oyun yerinde saymış. Yeni nesle geçmenin getirdiği durumdan olsa gerek grafik olarak FIFA 14’ü 13’ten ayırabileceğinizi pek sanmıyorum. Beklentilerimiz oyunun PlayStation 4 ve Xbox One sürümüne kaldı.

Resmin boyutu 21% (500x281) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x354) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: fifa-14-inceleme-3.jpg]


Yeni Nesle Beklese miydik?

Getirdiği ufak tefek ama oldukça fazla ve önemli yenilikleriyle FIFA 14 seriyi bir adım daha yukarı çıkarmış. Tek eksik olarak teknik detayların yerinde saymasını söyleyebilirim, ancak oyunun yeni nesil versiyonunda kullanılan Ignite motoru sayesinde bu eksik de giderilecek. Eğer o zamana kadar bekleyemiyorsanız FIFA 14’ü almamak için bir sebebiniz yok demektir.
Read More

PES 2014 İnceleme

Unknown 02:53 | , , , , , , , , , , , , , , , , , ,



Birçok Türk genci gibi benim de çocukluğum PES oynayarak geçti. Gerek arkadaş ortamında gerekse de kendi başıma oynarken inanılmaz bir keyif veriyordu PES. Ancak ne olduysa PES 6’dan sonra gelen PES 2008 ile her şey değişti. Bu oyunla birlikte yeni nesle geçen seri ciddi bir düşüş yaşadı ve ben de dahil olmak üzere bir sürü oyuncusunu yavaş yavaş toparlanmaya başlayan FIFA’ya kaybetti.

Her ne kadar FIFA’ya geçmiş olsam da birkaç sene boyunca eski PES’i aradığımı itiraf etmeliyim. FIFA oynuyordum, ama her sene PES’in toparlanmasını bekledim. Demoları heyecanla indirip oynadım, fakat hiçbir zaman istediğime kavuşamadım. Bu döngü FIFA 11’e kadar sürdü. Sonrasında PES’i çok az arar oldum. FIFA sürekli gelişmeye devam ederken PES ise kabuk değiştiriyor, izleyeceği yolu bir türlü bulamıyordu. Geçtiğimiz iki oyunuyla yolunu belli eden PES bu seneki oyunuyla darbesini sonunda indirdi.


PES Sonunda Pusulasını Buldu

PES 2014’ün en büyük yeniliği daha önce çokça bahsedilen grafik motoru. PlayStation 3 ve Xbox 360 döneminde serinin en çok eleştirilen noktası animasyonlarıydı. Yeni grafik motoru Fox Engine sayesinde artık hem animasyonlar çok daha yumuşak, hem de grafikler seviye atlamış vaziyette. Eskiden oyuncular deyim yerindeyse kütük gibi hareket ederdi.. PES 2014’teyse animasyonlar neredeyse çağ atlamış. Bu değişim oynanışıysa hem iyi hem de kötü yönde etkilemiş.

PES 2014 önceki oyunlara göre oldukça değişim göstermiş. Bu değişikliklere teker teker değineyim. İlk gözüme çarpan detay depar tuşuna basmıyorken oyuncuların yürür konumda hareket etmesi oldu. Artık oyuncular ya hızlı koşuyor ya da çok yavaş bir şekilde yürüyor. İkisinin ortası yok. Yapımcıların neden böyle bir tercih yaptıklarına dair mantıklı bir açıklama bulamadım. Depar kısmı da değişikliğe uğrayan bir başka nokta. Eskiden depar atarken yön değiştirdiğinizde o yöne kademe kademe giderdiniz. Şimdi ise direkt olarak o yöne dönebiliyorsunuz. Bu sayede daha gerçekçi bir oynanış sağlanmış.

Paslar ve şutlar PES serisinin her zaman en sevdiğim yönlerinden olmuştur. Ancak PES 2014’te nedenini anladığım bir şekilde şutlar çok kötü yapılmış. Attığınız şutlar bazen gereksiz yere çok yavaş ve kaleye süzülerek gidiyor. Futbolla az çok ilgili birçok oyuncu şutlarının etkili olup olmayacağını vurduğu anda anlarlar. PES 2014’teyse bunu anlayamadığım çok zaman oldu. Bu kadar gelişme kaydetmiş bir oyunda şutların geriye gitmesi şaşırtıcı olmuş. Paslarsa eski tokluğunu korumayı başarmış. Eskisine göre pas atarken kendimi daha serbest hissettim. Fakat ara pasları çok farklı bir konu. Eski oyunlarda ara paslarının ne kadar etkili olduğunu hatırlarsınız. PES 2014’te ara pası atmak eskisine göre çok daha zar, ki bu durum bence yerinde olmuş. Ara pası atmayı manuel pas atmaya benzettim biraz. Pasınızın şiddetine ve yönüne göre bir işaret çıkıyor. O işaret atacağınız pasta size yardımcı olmak için konulmuş ve ilk zamanlarda yardımcı rolünü iyi oynuyor. Açıkçası ara paslarında en başta oldukça zorlandım, ancak oynadıkça daha da alışmaya başladım. Verdiği serbestlik ve önceki oyundaki abartı etkililiğin gitmesi adına olumlu bir hamle olmuş.

Farklı Olma Çabaları Devam Ediyor

Serbest vuruşlarda Konami bu sefer farklı bir yön izlemiş. Artık sağ analoğunuzla sağ-sol yapıyorsunuz. Sol analogsa yön ve falso belirtmeye yarıyor. Topun nereye gideceğiniyse çıkan işaretle anlayabiliyorsunuz. Bu sistem futbol oyunlarındaki yıllardır alıştığımız serbest vuruş sistemine sonunda bir yenilik getirmesi açısından güzel olmuş. Fakat sonraki oyunlarda bu sistemin devam edeceği konusunda bazı endişelerim var.

Son birkaç PES oyununda sürekli gelişmesini istediğim savunma sistemi yine istediğim kıvamda değil. FIFA’nın “Tactical Defending” savunma sistemine alıştıktan sonra PES’in savunma sistemi çok yavan geliyor. Savunma oyuncularının önemini olması gerektiği gibi hissedemiyorsunuz. Beklentilerim artık seneye kaldı.

Oyun çıkmadan önce Konami, yeni getirilen Heart (kalp) sisteminden çokça bahsetmişti. Bu özellik sayesinde oyuncuların moralinin taraftarların tezahüratlarına göre değişim geçireceğinin sözü verilmişti. Oynarken bu durumu tabii ki her zaman hissedemiyorsunuz, fakat Heart sisteminin oyunu etkilediği de bir gerçek. Taraftarlarıysa oldukça beğendim. Maç içerisindeki durumlara göre tezahürat yapıyorlar ve tepki gösteriyorlar, bunları da oldukça gürültülü yapıyorlar. Aut atışında rakip takıma ait tezahürat duymamız da güzel bir ayrıntı olmuş.


Resmin boyutu 21% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x355) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: pes-2014-3.jpg]


Yine PES, Yine Lisans Sorunu

Lisanlar PES serisinin en büyük sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Ben bu duruma artık alıştığım için çok sorun etmiyorum. Fakat Almanya liginin hala yer almaması ve geçtiğimiz senenin Şampiyonlar Ligi finalisti Dortmund’un oyunda olmaması affedilecek gibi değil. Lisanssız da olsa bunların oyunda bulunmasını isterdim. Konami bunu yapmak yerine bazı Amerika kıtası liglerini ve Portekiz ligini eklemiş.

Türk oyuncular çoktan öğrenmiştir, ama ben yine de bir kez daha hatırlatmak istiyorum. PES 2014’te Türk takımı olarak sadece Galatasaray yer alıyor. Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor gibi takımlar maalesef oyunda yok.

Var Olanlar Ne Alemde?

Eski oyunlarda da yer alan ana lig ve efsane ol gibi modlar yerini olduğu gibi koruyor. Bu modlarda çok farklı bir yenilik görmedim, fakat ana ligdeki bir-iki şeyden bahsetmek istiyorum. Artık sadece kulüp değil ülke de yönetebiliyorsunuz. Football Manager ve FIFA’da yer alan bu özelliğin eklenmesi yerinde olmuş. Eksi olaraksa gün geçirmenin çok yavaş olduğunu söylemeliyim. Önünüze çok fazla menü çıkıyor ve bunlar hiç de hızlı değil.

PES serisinde her zaman iyi olan oyuncu tiplerinde bu sene bazı sorunlar var. Yeni grafik motoruna geçmelerinden olsa gerek bazı oyuncular gözüme çok kötü geldi. Oyuna ilk defa girerken favori oyuncum olarak Messi’yi seçtiğim için menüde karşıma sürekli o çıkıyor. Benim gözlerimde mi bir sorun var bilmiyorum ama Messi bana inanılmaz bir şekilde uzaylıyı andırdı.

Oyuncu yaratma kısmı yine alıştığımız PES kalitesinde. Bu seneki yeniliklerle birlikte artık oyuncunuzu bir estetisyen gibi yaratabiliyorsunuz. Halihazırda iyi olan bir şeyin üzerine yenilikler eklemeleri güzel olmuş.

Resmin boyutu 21% (500x281) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (630x354) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: pes-2014-2_1.jpg]


Bu da mı Gol Değil?

Uzun yıllardan beri PES’in daha iyi olmasını bekledim, ama umduğumu bir türlü bulamamıştım. PES 2014 ise aradığım kıvama gelme konusunda önemli bir adım olmuş. Yeni grafik motoru sayesinde artık animasyonlar çok daha gerçekçi ve oynanış da daha bir PES’e uygun hale getirilmiş. Artık benim Konami’den isteğim serinin izleyeceği yolu değiştirmeyi bırakıp bu çizgide ilerlemeleri ve PES 2014’ün eksiklerini gidererek önümüzdeki sene daha da iyi bir yapımla karşımıza çıkmaları.

Read More

Cabela's African Adventures

Unknown 02:52 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,


Evet. Bu sefer bambaşka bir inceleme ile karşınızdayım. Bu seferki incelememiz Cabela’s African Adventures. Avcılığı herhangi bir şekilde desteklemiyorum ve yapanlara karşı herhangi bir lafım bulunmuyor fakat bu oyunu oynamak için herhangi bir şekilde engel değil bu. Bildiğiniz gibi Grand Theft Auto 5 çıkışını yapmıştı ve oyunculara sunulmuştu. Bu oyunda soygun yapıyoruz, insanları katlediyoruz ve birçok kazaya sebep oluyoruz. E tabii bunların hiçbirini gerçek hayatta uygulamıyoruz. İşte bu oyunu da bu şekilde düşünebilirsiniz.

Şimdi gelelim oyunun içeriğine, oynanışına ve grafiklerine falanına filanına. Evet bu bir avcılık oyunu. Fakat diğer avcılık oyunlarının aksine daha kapsamlı bir oyun. Diğerleri gibi FPS türünde yapmak yerine TPS olarak tasarlanmış. Bu tema gayet uygun olmuş diyebilirim. Zaten sürekli olarak FPS avcılık oyunlarını oynamaktan içimiz daralmıştı.

Resmin boyutu 48% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (960x540) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: WfHXO4t.jpg]




Evet. Bu sefer bambaşka bir inceleme ile karşınızdayım. Bu seferki incelememiz Cabela’s African Adventures. Avcılığı herhangi bir şekilde desteklemiyorum ve yapanlara karşı herhangi bir lafım bulunmuyor fakat bu oyunu oynamak için herhangi bir şekilde engel değil bu. Bildiğiniz gibi Grand Theft Auto 5 çıkışını yapmıştı ve oyunculara sunulmuştu. Bu oyunda soygun yapıyoruz, insanları katlediyoruz ve birçok kazaya sebep oluyoruz. E tabii bunların hiçbirini gerçek hayatta uygulamıyoruz. İşte bu oyunu da bu şekilde düşünebilirsiniz.

Şimdi gelelim oyunun içeriğine, oynanışına ve grafiklerine falanına filanına. Evet bu bir avcılık oyunu. Fakat diğer avcılık oyunlarının aksine daha kapsamlı bir oyun. Diğerleri gibi FPS türünde yapmak yerine TPS olarak tasarlanmış. Bu tema gayet uygun olmuş diyebilirim. Zaten sürekli olarak FPS avcılık oyunlarını oynamaktan içimiz daralmıştı.


Cabela

Diğer avcılık oyunlarını oynadıysanız şunu bilmeniz gerekir: bir görevi alırsınız o mekanda doğarsınız ve gerekli hayvanı bulup öldürmeye çalışırsınız. İşte bu oyundaki sistem buna benziyor fakat biraz daha farklı. Bizim bir arazi aracımız var ve bu araç ile birlikte görev yerlerine gidiyoruz. Daha sonra görev yerine vardığımızda kısa bir sinematik bizleri karşılıyor. Ardından göreve başlamış oluyoruz. Gerekli olan her şeyi yapıp görevi bitirdikten sonra araca tekrar binerek farklı görevlere yol alabiliyoruz.

Tabii ki bu görevleri yaparken bir hikaye doğrultusunda ilerliyoruz. Hikayeye göre oyundaki amacımız Afrika’daki beş büyük hayvanı avlayabilmek. Bu hayvanlar şunlar: gergedan, aslan, leopar, cape buffalo ve Afrika fili. Bu hayvanları avlayabildiğimiz zaman işimizi tamamlamış oluyoruz.

Cabela’s African Adventures, Cabela’s konsol oyunundan 5 kat daha büyük haritaya sahip. E tabii böyle büyük harita olunca gezmesi de keyifli oluyor. Aracınızla gezerek beş farklı biyomu keşfedebilirsiniz. Üstelik aracınıza istediğiniz zaman inip binebiliyorsunuz. Benzini sınırsız merak etmeyin. Benzinin bitip bitmediğini keşfetmek için etrafta baya bir dolanmıştım.

Resmin boyutu 74% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (1920x1080) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: l96cRyf.jpg]


Aracın fizik mekanikleri oldukça rahat tasarlanmış. Avcılık yapmadığım süreçte araç ile pek çok atraksiyona girdim. Hatta sandalyeye takılarak takla bile attım. Bu yüzden çok eğlendim. Yani bunu bir hata olarak görmeye gerek yok, hatayı eğlenceye de çevirebilirsiniz.
Read More

The Elder Scrolls V: Skyrim İnceleme

Unknown 02:51 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,



[Resim: u3qz2.jpg]



[Resim: u3qzw.png]


1995’ten bu yana son zamanlar hariç yoğun bir şekilde içinde bulunan birisi olarak RPG türünün giderek büyüyen bu gelişimi beni oldukça sevindiriyor. Her ne kadar geçmişi de sağlam olsa Baldur’s Gate ile bir üst seviyeye geçen bu tür kısa zamanda oyun dünyasının temel yapı taşlarından birisi haline geldi.

Belki bu açılışı diğer Bethesda oyunlarında da yaptım ancak nedense her Bethesda RPG’sini oynadığımda, bir şekilde kendimi bu tarz şeyleri anlatmak zorunda kalmış olarak buluyorum. Ancak bu sefer fazla uzatmayacağım ve hemen konuya gireceğim.



[Resim: u3r18.jpg]

Evet sevgili okurlar, artık Skyrim aramızda. Hatta onu iki gündür aralıksız oynadığınıza eminim. Sinirinize dokunan yanları, gözünüzün görmek istemediği ufak hataları ve bazı eksikliklerine rağmen onu cuma gününden itibaren aralıksız oynayan kaç kişi var? Eğer şimdi içinizden “Ben” diyorsanız bilin ki yalnız değilsiniz. Sizin gibi milyonlarca insan da bu soruya aynı cevabı verirdi. Çünkü Syrim mantık ya da teknik, ne olursa olsun bütün eksikliklerini göz ardı etmenizi sağlayan bir atmosfer ile Elder Scrolls serisine yeni bir mevsim yaşatıyor.



[Resim: u3r27.jpg]

Batının çocuğu kuzeye taşınınca


İlk başta hemen söyleyelim de aradan çıksın; Skyrim gerçekten muhteşem olmuş. Evet, bazı görsel eksikliklerinin yanında yukarıda da değinmeye çalıştığım gibi mantıksal hataları da mevcut zaten o yüzden “mükemmel” olmamış ancak muhteşem olduğu kesin.


Oyun yüklenirken kendi kendime kim olayım diye düşünüyordum. Muhtemelen Oblivion’daki karakterimi burada oluşturup yine hırsızlık dünyasında kral olmaya devam edecektim. Karakter yaratma ekranında bu düşünce ile Khajiit ırkını seçip yeni Whisper adlı karakterimi yaratırken bir anda gözüme Redguard çarptı, sonra Argonian, sonra Elf’ler ve işte daha o anda yeni oyunun çok ama çok uzun süreceğini fark ettim.


[Resim: u3r2y.jpg]

Yapımcıların ne dediği, kaç saatlik eğlence vaadettikleri önemli değil. Bir oyundan sıkılırsanız o oyun sizin için bitmiştir, nokta. Oynanışı ister 100 saat sürsün ister yılarca, eğer sürekli aynı şeyleri yapıyor ve artık bir döngü içinde olduğunuzu hissediyorsanız o oyunun size vereceği fazla birşey kalmamıştır demektir. Hoş bu durum aslında belki oyunların %99’u için geçerli. Elinde sonunda bir noktadan sonra aynı şeyleri yapmaya devam ediyorsunuz, fakat burada iyiyi kötüden ayıran şey sanıırm, o noktaya ne kadar zamanda gelip o noktadan sonrasına ne kadar katlanılabileceği. Neyse konudan çok fazla uzaklaşmayalım.



[Resim: u3r4d.jpg]

Dediğim gibi oyun yüklenirken aklımda Khajiit’im Whisper ile kuzeyin bu buzlu tundrasında gecelerin kralı olma fikri vardı. Önce bir şekilde Dark Brotherhood’u bulacak orada ün salıp en iyisi olacak sonra da Hırsızlar Loncası’nda harikalar yaratacaktım. Suikastlar düzenleyecek, malikaneleri soyacak hatta ilerleyen zamanlarda Skyrim kralları üzerinde cepçilik bile yapacaktım. Fakat ırk seçiminde gözlerim Redguard’a takıldı ve bir anda bütün planlarım altüst oldu.



[Resim: u3r5n.jpg]

Morrowind, Oblivion, Fallout, Fallout: New Vegas. Bütün bu oyunların kendilerine has artıları ve eksileri olsa da hepsinin ortak bir zayıf noktası vardı ki o da Gamebryo motoru. Bu motor bizlere bir türlü düzgün bir insan oluşturmayı beceremiyor ve her yeni oyunda gelişeceğine sürekli yerinde kalıyor hatta ufak bir kaç adımla geriye bile gidiyordu.


Her ne kadar Morrowind ile Oblivion arasında teknik anlamda büyük bir ileriye zıplama olsa da ikisinin de temelinde aynı sistem yattığında bu sorun yıllar boyunca varlığını sürdürdü. Tamam eskiden bu tarz problemleri “Zamanın teknolojisi buna yetiyor” “Adamlar yeni motor ile uğraşıp zaman kaybetmek istemiyorlar” veya “Abi önemli olan grafik mi yoksa atmosfer ve oynanabilirlik mi?” gibi şeylerle gözardı edebiliyorduk. Ancak Bethesda RPG’leri sürekli aynı görsellikle devam ederken diğer RPG oyunları (Dragon Age, Mass Effect) oynanışları yanında görselliklerini de oldukça güzel seviyede karşımıza çıkartınca hayranları bir noktadan sonra çocuğunu azarlan bir anne edasıyla Bethesda’ya kızıp “Sen neden onlar gibi olamıyorsun?” sorusunu sormaya başladı. İşte sürekli azarı yiyen o çocuk da kendisinden bekleneni yaparak bu ünlü seriyi yeni bir çağa soktu; Creation Engine çağına.



[Resim: u3r8m.jpg]

Todd Howard her ne kadar “Yeni oyunda Morrowind ile Oblivion arasındaki kadar bir grafiksel sıçrama olmayacak, daha çok Oblivion’un geliştirilmiş hali olacak” dese de bana göre Skyrim’in görsel sunumu Oblivion’un da üstünde. Benim bahsettiğim şey ağaçların rüzgarda sallanması, yerdeki taşların dokularının ne kadar gerçekçi göründüğü veya suyun üzerindeki yansımanın güzelliği gibi şeyler değil. Benim bashettiğim şey oyunu oynaren kendinizi kuzeyde hissetmeniz, yeni bir kültürün içine girdiğinizi iliklerinize kadar fark etmeniz, Whiterun’ın da Solitude’un da “şehir” olarak geçmesine rağmen Solitude’un daha bir şehir, Whiterun’ın daha bir garnizon/kasaba karışımı bir yer olduğunu hissetmeniz. Riften’e ilk adımınızı attığınızda burada gölgenize bile güvenmemek zorunda olduğunuzu kendi başınıza anlamanız. Benim bahsettiğim o soğuk tundra rüzgarını sanki gerçekten yüzünüze çarpıyormuşcasına hissetmeniz.



Read More

Outlast İnceleme P:9.5

Unknown 02:49 | , , , , , , , , , , , , , , , , ,

[Resim: uxxfz.jpg]



[Resim: uxxgg.png]



Şimdi şöyle söyleyeyim, ben yaşamım boyunca oyun oynadım, bu oyunların çok büyük bir kısmı korku ve gerilim türündeydi. Silent Hill, Dark Seed, Sanitarium, Phantasmagoria, Nocturne ve daha buna benzer onlarca oyun benim çocukluğumdu, X-Files en sevdiğim diziydi, neredeyse çıkmış bütün kaliteli korku filmlerini izledim, boş zamanlarımda gecenin bir vakti çay koyup /x/ okur, SCP Foundation’dan hikayelere bakarım, internetin karanlık köşelerine saklı hikayeleri bulur çıkartır ve daha sonra günlerce uyuyamam fakat ertesi hafta bunu yine yaparım.
En sevdiğim kitaplar korku kitaplarıdır, Clive Barker desen hepsini okudum, Stephen King desen hangi hikayesi derim, bu böyle gider.

Resmin boyutu 74% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (1920x1080) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: uxxj8.jpg]

Cthulhu mitosunu çerezler, ufo belgeselleri izler seri katillerle ilgili makaleler araştırırım, slasher türüne bayılırım, ileride evlenirsem benimle Belgrad ormanında geceleri vampir avlayacak birisi olmalı, çocuklarımı ise çeşitli karanlık varlıklara karşı bilgili yetiştirmeyi planlıyorum.

Sonuç olarak, ben korku türünün hastasıyım, benim hayatımın çok önemli bir parçasını korku kavramı oluşturuyor, ben de hayatımı onun çevresinde şekillendiriyorum, sağlıklı mı sağlıksız mı bunun üzerine çok düşünmedim, sevdiğim şey bu.

Resmin boyutu 22% (500x281) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (640x359) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: uxxkg.jpg]

Outlast, benim gerçekten çok merak ettiğim bir projeydi. Amnesia türü, kendinizi savunma şansınızın olmadığı ve her şekilde tehdit altında hissettiğiniz FPS’lere çok daha sertli bir bakış açısı sunacak oyun, duyurulduğu günden beri radarımdaydı. Benim en büyük korkum ise oyunun Amnesia’dan çok fazla şey alması ve kendi özünü bulamayacak olmasıydı, size gönül rahatlığı ile şunu söyleyebilirim ki, Outlast ile Amnesia’nın alakası yok.

[Resim: uxxlc.jpg]

Outlast’ı oynamayı düşünenler için bir uyarı yapmam gerekiyor, bir takım panik bozukluklarınız varsa, kalbinizle ilgili sorunlarınız varsa, epilepsi gibi çeşitli krizlerle ilgili geçmişiniz varsa, bu oyunu oynamayın. Outlast, en başından beri, her anında sizi sürekli olarak tehdit ve baskı altında tutacak, psikolojinizi yıpratacak ve vahşeti beyninizde simüle edecek bir yapım.

Amnesia’da bulunan gizem, uzaktan yaklaşan dehşet ve elde ettiğiniz yalnız anlarınız Outlast’ta yok. Outlast sürekli olarak vahşetin peşinizden geldiği, nefes almak için bir dakikanızın bile olmadığı ve her adımda sizi öldürmeye çalışan varlıkların bulunduğu bir oyun.

[Resim: uxxmc.jpg]

Korku yapımları, oyun olsun, film olsun, özellikle son 5 yıldır, gösterilmemesi gerekeni size göstermeyerek işin vahşet kısmından kopup korku kısmına odaklanırken, Red Barrels, bu trende meydan okur bir şekilde Outlast’te vahşete bütün çıplaklığı ile oyuncunun tanık olmasına izin veriyor.

Grafiksel anlamda gerçekten rahatsız edici şeyler göreceksiniz (tuvaletlerin içerisinde bulunan kesik kafalar ve daha burada yazmayı tercih etmediğim onlarca rahatsız edici imaj) bu sebeple yukarıda yazdığım uyarıyı dikkate almanız gerçekten psikolojik sağlığınız için önemli.

Resmin boyutu 16% (500x282) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (592x333) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: uxxn4.jpg]

Outlast oyuncuya rahat vermiyor, FPS kamerasının psikolojik ağırlığını ise her adımda hissediyorsunuz, bakmak zorundasınız, etrafınızda olan biten her şeye bakmalısınız, bakmazsanız atacağınız diğer adım ölümden çok daha kötü şeylere sebebiyet verebilir. Üstelik bir gazeteci olarak, görebildiğiniz her şeyi görmeli, tecrübe etmelisiniz.


Oyunda karakterimiz Miles Upshur, “yanlış” giden şeylerin olduğu bir akıl hastanesini araştıran bir gazeteci kendisi ve bu uğurda görevini yapmak için kendinden daha fazlasını riske attığını söyleyebilirim.

[Resim: uxxpt.jpg]

Bir gazeteci olarak, kendinizi savunma konusunda çok bir şey bilmiyorsunuz, zaten kendinizi savunamıyorsunuz. Sıkıntılı durumlarda yapmanız gereken tek şey ya kaçmak ya da aklınıza gelen en mantıklı saklanma noktasını bulmak, tabii bazen sizin aklınıza gelen başka varlıkların da aklına gelebiliyor.

Oyunda silah yok fakat silahtan çok daha fazla işinize yarayacak kameranız var. Kamera binlerce manyak yaratığın olduğu bir akıl hastahanesinde ne işime yarayacak diye sorduğunuzu duyar gibiyim, emin olun kameranın gece görüş özelliği pek çok kez hayatınızı kurtaracak, bu sebeple kamera diyip geçmeyin. Tabii ortada bir kamera olduğu için, sürekli olarak pili bitmesi işten bile değil. Yani kurşun arayacağınıza pil arıyorsunuz, kameranın bir kere pili bitti mi karanlıkla başbaşa bir dans başlıyor ve bu dans epey ölümcül olabiliyor, o değil de amma kamera demişim.

[Resim: uxxqt.jpg]

Outlast, gerçekten muhteşem bir atmosfere sahip. Bir korku oyunu olarak atmosferini hem muhteşem müziklerle, hem karakterleriyle hem de görsel alt yapısı ile bu denli destekleyen korku oyunu az bulunur bir nimet açıkçası.

Her yönüyle, Amnesia'dan sonra popülerleşen korku oyunları dalgasının en başarılı temsilcisi olarak öne çıkıyor Outlast. Outlast'in yanında bir de en çok beklediğim Routine var ve o da çıkarsa değmeyin keyfime.

Resmin boyutu 22% (500x360) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (640x460) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.
[Resim: uxxrl.jpg]

Korku oyunlarını benim gibi seviyorsanız, Outlast, şu sıralar sizin için tam anlamıyla bir nimet, hikayesiyle, atmosferiyle, size yaşatttığı uzun süre aklınızdan çıkmayacak anlarıyla, en sevdiğiniz korku yapımları arasına kafadan girecektir.


Puanım:9.5
Read More